''Dünya Emekçi Kadınlar Günü'' olarak bilinen 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı. Her şeyden önce kadınlara atfedildiği söylenen bu özel gün için kadınları onurlandırmak adına yapılması düşüncesinin olması hatadır. Çünkü kadınların onlara atfedilen bir güne değil, erkeklerle aynı haklara sahip olmaya, eşlerini kendilerinin seçmesine, istediğini giyebilmeye, istediği ölçüde gezmeye, tedirgin olmadan kahkaha atmaya, korkmadan hakkını her mecrada savunmaya, kısacası insan gibi yaşamaya ihtiyacı vardır. Bu topraklarda kendini var etmeye çalışan kadınlar öldürülüyor. Sistem dediğimiz içi boşaltılmış, dışı doluymuş gibi görünen, hala kadın cinayetlerini önleyemeyen yasalarla bezenmiş, her seferinde ne kadar işlevini yerine getiremediğini gördüğümüz, gücü elinde tutanların güçsüzü ezdiği, yetersiz kişilere yeterli yetkinin verilmesiyle ülkemizdeki kadın cinayetlerinin büyük bir cesaretle devam ettiğini görmekteyiz.

2019 Kadın, Barış ve Güvenliği Endeksi araştırmasına göre kadınlar için yaşam kalitesinin en yüksek olduğu ülke Norveç olurken 167 ülkeden gelen verilerin baza alındığı araştırmada Türkiye 114. sırada yer aldı. 2019 yılında öldürülen 474 kadının 152'sinin kim tarafından öldürüldüğü tespit edilemedi. 2020 Nisan ayında erkekler tarafından 20 kadın öldürüldü.14 kadının neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 2'si ekonomik bahaneyle, 4'ü barışma isteğini reddetmek ve boşanmayı istemek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. 14 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, bu acı bilançoyu yeterince ortaya koyuyor. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilemedikçe adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor. Vahşice öldürülen Emine Bulut, 23 kez şikayet ettiği erkek tarafından öldürülen Ayşe Tuba Arslan unutulmamalıdır. 23 Nisan'dan 2 gün önce öldürülen Ceylan Aslan unutulmamalıdır. Eşini bıçakladığı için cezaevinde olan erkek tahliyesinin ardından 9 yaşındaki Ceylan Aslan'ı eziyet ederek öldürdü. Ceylan'ın faili infaz yasası ile cezaevinden çıkmamış. Ancak bu durum, yetkililerin sorumluluğunu bir anda ortadan kaldırmamıştır. Var olan infaz düzenlemesinin sorgulanmasını, kadınları ve çocukları korumak için acil adımlar atılması gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. 



Kadınlar erkek topluluğuna emanet değildir, kadınlar bireydir. Erkekler hayatlarında ister baba figürü olarak ister eş ya da erkek kardeş, tüm bu sıfatlar kadınların hayatını manipüle edip sindirilmesini, hatta sindiremediğinde hayatına kastedebilme hakkına sahip değildir. Kadınların korunmaya değil, sevilmeye, saygı duyulmaya, her alanda eşit haklara sahip olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardır. Hiçbir kadın namus kavramının objesi değildir. Geçmişten günümüze hala üzerinde iyiye dair yol alamadığımız konu hakkında sayfalarca yazabilirim. Bir kadının girmek zorunda kaldığı ortamda erkek topluluğu olduğunu gördüğünde tedirgin olması, kendini erkeğin rahatsız edici bakışlarından uzak tutmak için kendini, kişiliğini, karakterini, saçını kapatmasını ve tüm bunların o daha küçücük yaşta iken ağdalı bir dille empoze eden ailesine karşı koyabilmesi, ayakta kalabilmesi, giyiminden kuşamına, makyajından gülmesine. içmesinden bekaretine hayatına karışmayı kendine görev edinmiş birtakım ahlak bekçilerine tahammül etmeyi öğreten bir sistem ve itaatini emreden kimliğinde yazılı dinde kadın; bu topraklarda hakir görüldü, aşağılandı, öldürüldü, işkence gördü, alay edildi, manipülasyona uğradı. Bu topraklarda nefes almanın bedelini her kadın tek tek ödemek zorunda kaldı. Kadın susturuldu, durduruldu, terk edildi, mal gibi satıldı... Biz kadınlar bize verilmeyen özgürlüğün, adaletin, insanca muamelenin, hakkın, adaletin, okuma özgürlüğünün her şeyden öte yaşama hakkımızın peşindeyiz; ölene kadar da bunu savunup güçlü duracağız…