Ben bu yazıyı yazarken vakit gece, saat ise üçü otuz üç geçiyor. Berserk'i az önce bitirdim. Şu an yerimde duramıyorum. Bu muhteşem yapımı konuşabileceğim arkadaşım olmadığından düşüncelerimi sizlere anlatacağım. Umarım bu yazıyı okuduktan sonra Berserk'i izlersiniz. Bahsettiğim Berserk 1997 yapımı olandır. 2016 yapımı olanı ciddiye almayın. Bu bir tavsiye yazısı olduğundan üzerinde konuşmak istediğim sahneleri burada anlatmayacağım.


Berserk'in zayıf olduğu taraflardan biri olan görsellik, hem dönemine hem de günümüze kıyasla, insanın gözünü rahatsız edecek düzeyde değil. Animelerde sıkça başvurulan hilelerden biri olan sekansları tek bir görselle anlatma, tıpkı One Piece'in ilk bölümlerinde olduğu gibi, bu yapımda çok sık kullanılıyor. Bu, izleyiciyi aksiyonlu sahnelerden mahrum bırakmıyor. Seyir zevkini arttıran aksiyon dolu sahneler bu yapımda oldukça bol. Beni yanlış tanımanızı istemem. Kuru aksiyon seven biri olmadığım gibi bağlamından aykırı aksiyondan nefret ederim. Berserk'in kavga gürültüsü izlenmeye değer bir düzlemin üstünde yükseldiğinden savrulan her kılıç bir anlam ifade ediyor. Karakterlerin dizaynı görselliğin cılızlığını örtüyor. Guts ve Griffit'in dış görünüşü karakterlerin iç dünyasını seyirciye yansıtacak şekilde çizilmiş. Fakat tipleme misali çizilen karakterler beni rahatsız etti. Orta Çağ dönemi tiyatroları gibi kötü karakterler iğrenç, iyi karakterler güzel görünüyor. Modern zamanda ortaya konmuş bir eserin böyle bir hataya düşmesi beni üzdü. Eserin neredeyse tamamında her şey detaylıca çizilmiş. Bunu günümüz animelerinde bile göremiyoruz. Çünkü yeni yapımlar para ve ün arzusuyla yapılıyor. Oysaki Berserk bir sanatçının eseridir. Hepimizin bildiği gibi sanatçı eserini kendi gözünde kusursuz olana kadar geliştirir. Tıpkı romanda olduğu gibi detayların önem arz ettiği Berserk'te izleyicinin dikkatini çekecek onlarca detay var.


Ses yönetmenliğini her kim yapmışsa iyi iş çıkarmış. Doldrey Muharebesi kısmı haricinde pürüzsüz bir ses dizaynı var. Seslerin doğal olması ve yerli yerinde kullanılmasının yanında muhteşem bir tema müziği sizleri bekliyor. Karakterlerin seiyuuları, anime seslendirme sanatçıları, özenle seçilmiş. Burada maalesef 'tipleme' sorununa geri dönüyoruz. İri ve çok konuşmayan Pippin'in sesi tok iken hikayenin başından sonuna kadar sevmediğimiz bir karakter olan Corkus'ın sesi rahatsız edici. Griffit'in sesi yumuşak ve ipeksi iken Guts'ın sesi gür ve kalın. Bu seçimler eserin kalitesini düşürmese de benim gibi 'kıl' izleyiciler rahatsız olabiliyor.


Karakterleri tek tek ele almam mümkün değil. Ama birkaç karakterin analizini yapmak istiyorum. Sahneye ilk çıkışının ardından çizgisini hiç bozmayan, ilerleyen bölümlerde değişmeyip gelişen Guts ile başlayalım. Guts hüzün verici bir geçmişin izlerini üzerinden silmenin çaresini kılıç sallamakta bulmuş bir adam. 'Kılıç sallamaktan başka bir şey bilmem.' dese de biz onun bu cümleyle tanımlanamayacak kadar derin bir karakter olduğunu anlıyoruz. Guts, umudunu kaybetmeyen, kılıç arkadaşlarına değer veren, mücadeleci ve anlayışlı biri. Tek kusuru olan bir hayale sahip olmamayı Griffit'in 'Benim arkadaşım sadece benim dengim olanlardır.' sözüyle sona erdiriyor. Guts bu sözün etkisiyle kendine hedef aramaya çıkıyor. Ama bu arayışın onu nereye götüreceğini bilmemesi oldukça gerçekçi. Hikayede sırtlandığı yük çevresindeki her canlıyı kendisine hayran bırakırken izleyiciyi büyülüyor. Guts'a olan saygı ve sevgimiz her bölümde bir kat artıyor. Bu sayede Guts, kendisinden çok daha derin bir kişilik olan Griffit'ten daha akılda kalıcı bir karakter oldu. Eğer Berserk ismini daha önce hiç duymadıysanız Berserk'in dünya literatürüne olan etkisini bilmiyorsunuz demektir. Berserk'in bu başarısında Guts'ın rolü tartışılmaz.


Anlatılması gereken bir diğer karakter de Griffit'tir. Griffit, aslında Berserk'in baş karakteri. Onun hikayesi öyle dallanıp budaklanıyor ki diğer karakterleri ondan bağımsız düşünemiyorsunuz. Etrafındaki herkesi kendine bağlamayı bilen Griffit'i tanımlayacak kelime şüphesiz hedeftir. Hedefleri için kendisinden bile, abartmıyorum, vazgeçecek kadar kararlı olan Griffit'in yaptıkları bu eserin ana hikayesi. 1984 incelememde dediğim gibi çok detay vermek yerine detayları tasarruflu kullanmanın önemini kavrayan yapımcılar Griffit'in bedenini bile kullanmaktan çekinmemişler. Caska, Griffit ve Guts üçgeninde Griffit'in rolü bir eylemde bulunmasa bile çok önemli.

Griffit'in hem hikayesi hem de karakteri her bölüm biraz daha gelişiyor. Buna rağmen final bölümündeki Griffit izleyiciyi şaşırtıyor.


Bahsedeceğim son karakter Caska. Caska gelmiş geçmiş en hıyar, en boş, en tırt karakter. O kadar boş bir karakter ki davranışlarının sonuçlarını bile görmüyoruz. Mario'daki prensesten tek farkı histerik ve aptal olması. Güçlü kişiliğe sahip, saygı duyulması gereken bir kadın karakter görme isteğimizi kursağımızda bırakan Caska'yı sevmek neredeyse imkansız. Sırf aşağılık kompleksinden dolayı Guts'a kötü davranmasından tutun da sonlara doğru takındığı tavra kadar her hareketi temelsiz ya da paranoyakça. İletişim kurmamanın ne kadar zararlı olduğunu Caska'da görüyoruz.


Bu eserin kurgusu sanat okullarında ders diye okutulacak kadar iyi. Sahnelerin geçiş sırası, görüntülerin aktarım tarzı ve yoğun hislerin yaşandığı sahnelerdeki efektler üst düzey bir zekanın ürünü. Son üç bölümdeki kurgu benim tüylerimi diken diken etti. Korku filmlerini aratmayacak kadar vurucu sahnelerin çokluğu izleyiciyi mahvediyor. Her karakterin kişiliğine uygun bir final hazırlamışlar. Uyumaktan vazgeçip bu yazıyı yazmamın sebebini izleyince anlayacaksınız.


Berserk benim için çok özel bir tecrübe oldu. Herkese tavsiye ederim. İzleyin izlettirin. İzlediyseniz yorum yazmayı unutmayınız. Kaliteli eserlerle kalın.