Bir acı beynimden aşağı yuvarlanarak,

Göğsümün orta yerinde yumru gibi durdu.

Kaç kayboluşun, kaç susuşumun duruşuydu bilmiyorum. 

Yutsam -yutamam artık bu acıyı.

O çiçekli entariler, ekşi elmalar ağır bir ağrı artık.

İçime içime akan gözyaşlarımın suladığı, kurumaya yüz tutan nergislerim onlar benim.

Kahramanlar ölmez baba! Sana kaç kere dedim!

Sana öylesine küs, ölesiye kırgınım!

Günlerdir göğsümde gıcık bir öksürük,

Sen orda, hasta yatağında bana küfürler savuruyorsun.

Daha bir ay önce köyden uzaktaki kıytırık tarlaya elmalar cevizler dikecektik.

Bir de rakı içmelik bir kamelya, öyle konuşmuştuk. 

Dört teker girmez oraya demiştin,

Oysa ikimizde sevmeyiz yürümeyi ama yine de yürüyecektik.

Dizlerimin dermanı gitse, bacaklarım kırılsa yine de seninle yürüyeceğim baba. 

Rakı içemeyiz artık ama ne bileyim, elma sularımızı tokuştururuz bir masada. 

Sonra gelmişe geçmişe söver,

Aşık Veysel'den bir iki dize söyleriz.

Yaparız değil mi baba? 

Kalkarsın o yataktan, 

Şu illeti, bir küfrü savurur gibi atarsın değil mi yakandan?

Sen bana güçlü olmayı öğrettiğindendir kamburum. 

Eskiden hiç değilse bu yükün birazını bölüşürdük.

Sana yaslanınca omurgam dikleşirdi, 

Kahramanca bir el havaya kalkar ve kazanacağız derdin.

Unuttun mu? Sen benim en büyük kahramanımsın.

Ve kahramanlar ölmez baba, sakın unutma!