Kalbim Sofya'da kaldı.
Şimdi Sirkeci'den trene binip yurduma gidiyorum.
İki çift göz olan yurduma, dağları ve tepeleri aşıp bakmak için
o gözlerde bulduğum yurduma sımsıkı sarılmaya.
Ona nasıl hasretim bilmiyor.
Güneş sarısı saçları, içime işleyen kokusu.
Şimdi yollar aşıp Sofya'ya gidiyorum.
Ellerini tutmak ve her zaman içimde yaşattığım onu yaşamak için.
Trenin uğultusu içinde geçtiğim yolları düşünerek.
Belki çok yorgunum belki de bu yollar yordu beni.
Belki de ona olan hasretim yordu beni.
Oysa kavuşmamıza dört saat var.
Sanki dört asır gibi.
Çocuk olmama dört saat var.
Koca adam olmayı bıraktım, yanında büyümek istemiyorum.
Saf, temiz, masum, yalansız sevdiğim.
Korkular büyüttüm içimde, ya bu yolları bir daha gelemezsem.
Ne engel olabilir ki bana, sen mi?
Sensizlik mi?
Gurur mu?
Fark etmedin ama hep kaçtım sensizlikten.
Ümitsizlikten.
Şimdi mücadele ettiğim toprakları nasıl bırakıp giderim?
Mutlu baharlar ümit ettiğim ve bir gün birlikte yeşerteceğimiz
papatyayı bırakıp nasıl giderim?
"Sevmiyorum"u tüm lügatımdan attığım gerçeğiyle yaşarken
kalbimi Sofya'da bırakıp nasıl dönerim.
Dönmek istemiyorum sensiz.
Kalbimi Sofya'da bırakmak istemiyorum.
Ama biliyorum her gece gördüğüm rüya gerçek olacak.
Bir gün son nefesimde bile kalbim ruhum hep Sofya'da kalacak.
Oysa birlikte aşacaktık o şehri, birlikte gidecektik.
Kaçacaktık birlikte yalnızlık fırtınasından.
Gözlerinde görmüştüm bir çığlık gibi sevilmeyi.
Şimdi nasıl olur da yakışır bana sensizlik?
Vazgeçmek zorundayım biliyorum.
Artık çok geç.
Ne orası artık Sofya olacak ne de ben eski ben.
Ve sen bunu hiç bir zaman bilmeyeceksin.
Kalbim hep Sofya'da kalacak.