iki güvercin yükselirken semaya

derdinle dertlenmek benim için şereftir

hele de layıksam yaranı paylaşmaya

diplomatik krizler tatlıya bağlanır

ilaç parası bulunur

cep herkülü bir kez daha üfler alnına düşen bir tutam saçı bizim için

sen elini heyecanla kalbine koyarsın

iki güvercin yükselirken semaya


gideyim dedim bu şehirden çok defa

19.45 trenine bilet dahi aldım

lanet ettim kalesine, kulesine,

yere batsındı sarnıcı da

akşamüstü hüzünlerini yanıma aldım

gitsem sabah pencerede kuşlar aç kalacaktı

bahane ettim kendime, kaldım ama

gideyim dedim bu şehirden çok defa


hangi şarkı çalmalı seni düşlerken

hangi şiiri sana armağan etmeli 

yıldızlar kaymasa da tut dileğini

onlara ışıltıyı veren duyacaktır

düşünme ‘bugün ne giysem’i

güzele ne giyse yakışacaktır 

annemin şarkısı hasrettir, peki

hangi şarkı çalmalı seni düşlerken


kalecinin uzanamayacağı köşede kalbin

seni sert bilirler, seni öyle zalim

sanki yolunu çevirir yavru bir pisi görse

şefkati uyanmasın diye parmak ucunda

eli tetikte her dem, namluda gözü

kim sevse onu söylemeden son sözü 

göçer gider derler öte dünyaya

kalecinin uzanamayacağı köşede kalbin


“bu kadarı az!” demişti bergerac

kusurumla barışmayı ondan öğrendim

söylenecek ne varsa peşinen deyip

kenara çekilen bitap da bendim

gönül işleri heyeti vurulmasaydı o romanda

aşkımı tasdik ettirmek isterdim

abartma diyeceksin, fakat sorduğumda

“bu kadarı az!” demişti bergerac


beni muaf tutun cümle sevdadan

istemekten vazgeçtim düzeni kavramayı

yoruldum heveslerin yükünü taşımaktan

keşfedecek ne kaldı, terk edelim dünyayı

kuşlar da başlarının çaresine baksınlar

onlara kanatları veren görecektir 

bir dilek alacağım kaldıysa yıldızlardan

beni muaf tutun cümle sevdadan