Birkaç ikilemi ardınca sıralayan şu kalem; bana, benden arda kalanları da tek tek sıralıyor. Bakışlarımın bakamadığı ama gözlerimin her daim üzerinde olduğu bir kör noktamdan. Kalemin, yazıyı kendisinin yazdığını, kendisinin, bir özneyi tamamen kapsayan bir anlamı olduğunu düşünen eski insanlarla aynı görüşteyim. Bu insanlar yaşamın üzerinde seyre başlayınca, kalem onları çağırır. Onlar bu seyirde gördüğü şeyleri kağıda aktaran her kalemini, ömrü tükenince biir yerde saklar ve öldüğü zaman bu kalemleri yakıp, ısıttığı suyla sonkez yıkanırlardı. Ben teknolojik bir çağın kalemini tutuyorum ellerimde. Zararım yok fakat maneviyatını yüksek tutamadığı şeylere kızgınım.

Aklım bunlara takılmışken, kendimden bahsetme savaşı sırası bana gelmiştir artık karşımda beni merak ettiğini dile getiren insana. Karşılıklı durduğum, göz bebeklerinin arkasında benimle ilgili fikirleri olan ama göz bebeklerinin vucuduma değdiği her görünmez temas; baktığı noktada kanımı oraya toplayıp çok ince bir karıncalanma hissiyle, ben buradayım derken; kehanetinin gerçekleşmesini bekleyen bakışlarıyla beni dinlediğini, kulaklarıma dolduruyor. Derken aklıma gelen ince bir kadın sesi, şarkısını mırıldanıyordur yüreğimden yolculuğa başlayıp iç sesimden, zihnime doğru. Bu gerçeklik savaşında kendimi ifade etmem gereken yerde yine bakışlarım, gözlerimin ışığı emdiği yerden uzaklaşıp ardındaki karanlığa dönüktür. Bu fiziksel eylemimi fark etmeden, baktığı gözlerimde beni görmek ister karşılıklı durduğum hakkımda bir fikri olan ve beni zaten bildiği gibi zannedecek insan.

Müziğin en tatlı yerinde; kalemler, bakışlar, konuşmam gereken her şey... Gözlerimin ışığı süzdüğü o yerde duran hiçbir şey alakam dahilinde olmadığı için, geri dönüşüm; mimiklerimde çok hafif bir gülümseme ile dudaklarını bilmem der gibi yuvarlayıp, öfkeliye dönen bakışlarıma hakim olurken, zihnime, ne anlatmam gerektiğini soruyordur. Ben kendinden bahseme olayına karşılık veremez nitelikteki sıfatları kendime benimsemişken, senin bakışlarındaki; benimle alakalı bulduğun her kelime ile nasıl savaşırım?

Şimdilerde; sürekli döndüğü için harcadığı eforun ve bu dönüşler sebebiyle, sürtündüğü uzay boşluğundaki elementlerden dolayı kendisini zayıflattığı, şu dünyada; henüz bir kalemi bile eskitememişken, nasıl kendimi anlatma savaşımda kazanan taraf ben olayım? Tabii ki sen ne görürsen oyum ben. Ben, bunları düşünürken, soğuyan sohbetin ve kulaklarındaki sesimi duyma heyecanının, tıpkı seni bana gösterdiği gibi ben de sana gösterdim. Bu tiyatrodaki perdeleri açıp, içimdeki oyunumu.