Bütün dünya yeni günü selamlıyor tam şu anda. Birçok insan yeni günün umut nakliyatı işi yaptığına inanıyor. İnsanlara “Böyle bir dünyada umuda yer yok!” diyemiyorum sevgilim. Açlıktan ölen çocuklar, bir avuç toprak parçası için öldürülen bebeklerin olduğu dünyada yerküreden bereket değil lanet fışkırır. Bunu neden kimse anlamak istemiyor. Bunları söylediğime bakma. İkiyüzlülüğün dik alası bende mevcut. Eleştirdiğim ne varsa ben tek tek özenle icra ediyorum hayatımda. Edip Cansever’in masasının yükünü bile umursamıyorum. Tek tek kendi istediklerimi de diziyorum masaya. Kabul etmiyorum Edip Cansever’in, Cemal Süreya’nın, Nazım Hikmet’in, Sabahattin Ali’nin, Ahmet Kaya’nın aramızdan çekilip sonsuzluğa giden atlara bindiklerini. Bunu kabul etmeyişimi bile Edip’in masasına yerleştirdim az önce.

Dünyadaki en ağır yük nedir? Yalnızlık mı? Umutsuzluk? Hayır sevgilim, benim dünyamdaki en ağır yük sevilmemek. Ben onu da yerleştiriyorum masaya. Daha fazla taşıyamam bunu diyerek hıçkıra hıçkıra ağladım ama bunu yaparken.

Kolay olmadı ayrılığımız. Benim senden ayrılmam da hiç kolay olmamıştı zaten. Kokunu bile bilmezken burnumun direği nasıl böyle sızladı inan ki aklım böyle ermiyor. Ses ve görüntüden ibaretsin benim için. Teknolojinin ironik aşklarından biriydi yaşadığımız. Ben gerçek hayatta da sevmeyi beceremediğim için kanadı kırık kuşlara veriyorum hâlâ mektuplarımızı. Sevdalılar arasında haber taşıyan kuşlardan biri sökmüş dilimizi. Onunla sohbet ediyoruz bazen, yalnızlığıma nasıl yoldaş oluyor bilsen. Kanatlarının nasıl kırıldığını sordum. İlk posta işini yaparken kalbi kırık bir aşık yapmış. Ama maşuklara mektup taşıyan her kuşun kanadı kırık. Bunu nasıl soracağımı bilmiyorum, bin yıllık aşk postası sormak istediğim şeyi anladı gözlerimden. Aynen şu cevabı verdi; “Her sevdalının gönlü de bir kuş gibidir ve ilk aşk sırasında kırılır. Bunu aşık olunan kişi yapar. Belki bir sözle, belki bir bakışla, belki bir ihanetle. Ama ilk aşk istisnasız bir şekilde hep kalp kırıklığından ibarettir. Biz, bildiğin kuşlar gibi yumurtadan çıkmayız. Her birimiz, ilk aşklarda kalbi kırılan insanların yürekleriyiz. Başka sevdalılar kavuşsun diye de oradan oraya mektup yetiştirmeye çabalarız.”

Görüyorsun ya sevgilim, konudan konuya atlayıp gerçekte olmayan varlıklarla sohbet ediyorum. Onlara birer yaşam öyküsü uyduruyorum. Oradan bakınca eğreti duran, buradan bakınca üstlerine cuk diye oturan... Kanadı kırık kuşlardan dinlediğim çok öyküm var, belki bir gün dinlemek istersin. Gözlerinde kaybolarak anlatmak şansım olur, benim kuşum sana mektup taşıyamayacak kadar yorgun artık. Geleceğin güne kadar anlatmak istediğim hikâyelerimi bir sandığa anlatıp kilit üstüne kilit vuracağım. Başkası açıp dinlememeli onları. Yüreğimin yüreğine vereceği sırlar var. Birileri öğrenirse kıyamet kopar, beklediğimiz gemilerimiz bize ulaşamadan batar.

Bekliyorum sevgilim. Seni bekliyorum. Hayalimdekinin ete kemiğe bürüneceği günleri hasretle bekliyorum.