Susmayı Yeğlemek


"İnsan tutkularını yenerek tanrıya yaklaşır" diyor; Spinoza.


Güdü olarak kendisini gerçekleştirerek nihai amacı içten içe, belki bilinçsizce tanrısallaşmak olan insan elbet ki güçsüz olmak istemeyecektir.


Anne karnından itibaren çoğu kısmı boş bir levha olan, anne-baba figürleriyle muhtaç yaşayıp beynine acizliğini kazıya kazıya geldiği güçlü günlerine; kendi bedenine ve çevresine kısmen de olsa kurabildiği hakimiyet ile rüşdünü ispat etme çabasına girmektedir.


Bu rüşdünü ispat genellikle öncelik kendi değil de anne-baba ve yakın çevresinden oluşur erken yaşlarda. Erken yaşlarda gereksinim olan kendini, kendine ispat etmekten çok ötekilerin kendisini kabul, yeterli, hiç değilse makul görmesi olup aile ve toplumda zincirin bir halkası olabilme yetisine ve donanımına haiz olduğunu gösterme çabasıdır bu ispat!


Eski çağlarda kabilesinde-mağarasında yaşayan erkek, yaşağıdı dönemin en beklenilen gereklilikleri olan kas gücü ve kıvraklığı ile avını avlayabilmesi, aileyi vahşilerden koruması gibi yetilere sahip olması aranırken, günümüz dünyasında yine aynı gereksinimlerle beklentiler kas gücü ve kıvraklık olmasa da; lisan bilme, meslek sahibi olma, statü, ikna kabiliyeti, iyi araba kullanma, iyi ilişkiler kurabilme vb. gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz, çağımızda doğal seleksiyonun güçlü olanı belirlemede ayırt edici unsurlar arasında olmuştur.


Kendisini doğada koruyuyup gözetecek başka bir kişiye ihtiyaç duymadığını farkına varan erişkin insan; kendi varlığının hayatta kalma ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, kendini gerçekleştirme arzusuyla çevresine "İktidar" olma girişimlerinde bulunacaktır.


"İktidar" gibi bir kavramın genişliği bir yana dursun; kaçınılmaz olarak memeli canlılarda olan bu iktidar arzusu insanlığın, hatta tüm memelilerin sosyal hayatını ve kendi iç dünyası etkileyen en belirleyici unsur haline gelmiştir. Psikanalizde oedipus komplesi ve "aklımızda, dürtülerimizde kendimize asla anlatamayacağımız, böylesi ilkel ve vahşi olarak görüp asla kabul edip kendimize yakıştıramayacağımız; her an, her yerde, her kişiye ve her şeylere sahip olma, iktidar olma arzumuz" bunun örnekleridir.


Kabul edebilene..!


Peki ya vazgeçebilmek!


Dürtülerini, güdülerini bir otorite veya düşünce kalıplarının yasaklayıcı etkilerinden sıyrılıp; tercih olarak, isteyerek ve karşılığında hiç bir ödül olmadan aşması münkün mü?


Evinde, ailesinde ve kamusal alanda eylemlere, süreçlere dahil olarak normatifi belirleme hatta yargıya varma hakkı ve yetkisini kendisinde doğal olarak hissetmesi.

Kendini ihtiraslarının peşinden giden, öz benliği ve geriye kalan, uzak durduğu tüm duygulanışlardan vazgeçme pahasına: tutkularına ulaşma yolunda ilerlerken önüne çıkacak bir çatallı yolda tercihini nereden kullanır?


Kendisini pasifize ederek hatta buna isim ve anlam koymadan; müdahale etmenin bile doğaya karşı hiç bir faydasının olmayacağını anlayıp hayatın akışını izlemeyi, an'da ve var olma'da süzülmeyi arzu ve tercih etmek.. bu tekâmüle ulaşmak mümkün mü?



Tanrı olmak mı, tanrısallaşmayı amaçlamak mı?