''Her şeyi kaybettikten sonra her şeyi yapmakta özgür oluruz.''

Chuck Palahniuk tarafından yazılan ve sinemaya David Fincher tarafından uyarlanan; Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Bonham Carter’ın başrollerini paylaştığı gerilim, aksiyon ve dram türündeki ''Dövüş Kulübü'', ''2005 Total Film Magazine Ödülleri''nde (UK) "Dünyanın bugüne kadar gelmiş geçmiş en iyi filmi ödülü"nü almıştır.

Konusu: Sıradan bir hayatı olan Jack, son zamanlarda yaşadığı uykusuzluk nedeniyle gitmeye başladığı terapiler sırasında önce Marla, sonrasında Tyler Durden ile tanışır. Durden’in kişilik yapısı Jack’in hedefi olan, ulaşmak istediği kişilik yapısıdır. Durden bir gün Jack’i kendi kurduğu Dövüş Kulübü’ne davet eder ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Film, "faşizm''e dair önemli soruları gündeme getirir: Toplumsal teorinin cinsiyetçilik, holiganlık, terörizm ve diğer "aşırı bağlılıklar" biçiminde varlığını sürdüren, "öteki" ile ilgili sorular. Dövüş Kulübü filmi, tüketim toplumunun bir eleştirisidir ve tamamen şizofrenik bir mantıktan faydalanır. Örneğin film boyunca tekrarlanan "ayrıştırma" motifi post-yapısalcı Fransız felsefesine gönderme niteliği taşır. Dövüş Kulübü filmi ana fikir olarak estetik kapitalizm eleştirisini, günümüz dünyasına getirir. Film kapitalizme ve iktidara estetik eleştiriyle en belirgin şekilde karşı çıkmaktadır. Jack, kapitalizmin bir kurbanıdır, gerçek insan bağlantılarını kuramaz, bu yüzden hayatını ''tüketmek'' zorunda kalırken, Tyler modern dünyanın "özgürlüğünü" temsil eder. Hiçbir şeye bağımlı değildir.

Dövüş Kulübü, özellikle gerçek bir sorunu saptayan, kapitalizm ve yabancılaşma ile beslenen postmodern çağın kopukluğunu belirleyen ve bunun için çözüm sunan bir felsefedir.

Dövüş Kulübü'ne cinsiyet yönünden bakarsak; Jack, aslında gerçek biriyle (Marla) bir ilişki kurmak ister ancak Marla reddeder. Jack hayata tutunmak isterken, Marla hayatta dibe vurmak ister. Marla karakteri aslında tüm insanlığın kibirli, bencil olduğunu vurguluyor. Modern erkek ise kendi duygularından ve bu duyguları ifade etmenin sağlıklı yollarından koptuğunda inanılmaz derecede zayıf bir yerde olmaktadır. Jack, filmde şiddet aramak yerine sadece duygusal bir çıkış arar ve bu yüzden Dövüş Kulübü'ne katılır. 

Filme sosyolojik olarak bakacak olursak eleştirebileceğim yönlerden biri somut bir ekonomik analiz içermemesi, toplumsal ve sınıfsal eşitsizlikleri bütünüyle göz ardı etmesidir, bu bağlamda önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Filmde, sürekli isteme ekonomisini eleştirir fakat bunun yerine yeni bir ekonomi tanımlamaya ya da kurmaya girişmez. ''Jack devrimci midir?'' sorusuna ''Evet, devrimcidir'' diyebiliriz ancak ''Jack yapıcı mıdır?'' sorusuna ''evet'' diyemeyiz. Eğer herhangi bir yerde devrim olacaksa, bunun ''yapıcı'' olduğunu göstermeli, ne yazık ki filmde bunu göremiyoruz.

Şimdiden iyi seyirler.