Mevsimlerden kış, aylardan ocak. Günlerden salı. Hava karanlık, saat gecenin 4'ü. Lapa lapa kar yağıyordu dışarıda. Perdenin arkasından dışarı bakıyordum. Perdeyi elimle kenara ittim, camı açtım, soğuğu içime çektim; hava buz gibiydi. Dışarıda ne olduğu belli olmayan siyah bir insan karartısı gözüme ilişti. Tekrar bakmak istemiştim ama insan çoktan geçip gitmişti. Birisine benzetmiştim herhalde. Kendi kendime "saçmalama" dedim, kaç yıl geçmişti aradan. Geçerken de sanki bana bana baktı gibi hissettim. O bakış bana birini hatırlatıyordu, ayak izleri karda belli oluyordu. Ayak izleri pek büyüktü. Merak etmiştim ,kim bu insan?Benim bu uslanmaz merakım içimi yiyip bitiriyordu. Hızlıca çoraplarımı giydim ve ardından kabanımı ve botlarımı giydim, anahtarımı da aldım, kapıyı kapattım. Koşar adımlarla merdivenlerden indim, sonunda çıktım apartmandan. İnsan çoktan geçip gitmişti. Bayağı bir yol katetmiştim. Kendi kendimi sorguluyordum. Buz gibi havada neden çıkarsın ki, bazen kendimi anlamlandıramıyorum. Ne oluyorsa hep bu merakımdan oluyor. Artık pes etmiştim, göremedim o insanı; görsem ne olacaktı sanki, ne diyecektim ki? Evime geri dönüyordum. Ta ki arkamda birisinin yürüdüğünü hissedene kadar... Nefesim hızlanmaya başlamıştı. Bir yandan da adımlarımı hızlandırmaya başlamıştım. Bakmaya çalışıyordum ama çok korkuyordum. Sonra bir ses... ''Selam'' dedi birisi. Bu ses... bu sesi hatırlıyordum. Çok eski bir ses bu. Adımlarımı yavaşlattım ve durdum, arkamı döndüm ve o yüz, tanıdım onu, evet oydu! ''Selam'' dedim büyük bir heyecanla. Sesim titremişti. O da fark etmişti. Yıllar sonra karşıma çıkmıştı. Hem de hiç ummadığım bir anda...