Yolculuğu sandığından kısa sürdü, yüzlerce suret gördüğü bu yolculukta aradığını bulamamıştı yine yeniden...

Baktığı her ayna, onu en tanıdığının uzağına attı. Yol mu zaten bahaneydi onun için. Aramaktı tek derdi, bulunmak değil. Bu yüzden kendisini duvarların ardına hapsetmişti. Bulunmak isteseydi en başta kendisine izin verirdi. Gördüğü yüzler öyle acınası hale geldi ki ona sanki herkes acı şeylerin içinde biçare kelimesinin vücut bulmuş haliydi. Sahi ne zaman farkına varacaktı kendi çaresizliğinin ne zaman haykıracaktı kimsesizliğini...

Şarkıda dediği gibi ;her şey yalnızlıktandı ve o yeryüzünün en yalnız insanıydı. Kaçıyordu bu gerçekten sevilmedi hiç bir zaman neden sevilsin ki neden sevmeliydi birini. Düzen böyleydi ona göre eğer öyle olmasaydı zaten biri severdi, o birini sevebilirdi demek ki değil. Ama birinin onu uyarması gerekti hayat bilgisayar oyunu değildi, başkasının kurduğu düzende ilerlemek zorunda değildi öyle olsaydı hayat olmazdı, olmadı da... Uyarıldı, uyumayı tercih etti o tüm gerçekler karşısında ağaçtan düşen bir yaprak gibiydi. Rüzgar onu savursa başka bir yere giderdi ve dururdu öylece, rüzgar uğramasa oraya sorun değildi öylece ağacın altında beklerdi. Gerçek mi kimin umurunda öyle yada böyle ölecekti, ölecektik. Fazla da ciddiye almamalıydı, almamalıydık.