Trenin sessizliğe ışık tutan sesini duydu. Önce irkildi sonra yabancısı olduğu bu sese alışması gerektiğini düşündü. Sokaktan gelen silik bir ışığın yansıması düştü karşısındaki adamın yüzüne. Adam düşünceliydi. Nereye koyulacağını bilmeyen elleri, iki cam şişeyi birbirine vurdu. Acıyla karışık gülümsemenin tarifsiz görüntüsü dalgalandı yüzünde. Kocaman, karanlık odanın içinde sabahı beklediler çaresizce. Daha tan yeri ağarmamışken günün sonundaki geceyi düşündüler. Günler birkaç hafta böyle geçti. Adam bir çözüm bulmak umuduyla uzaklaştı oradan. Geri döndüğünde ise artık orayı terk etmek gerektiğini, yeni bir hayatın mümkün olduğunu söyledi. İnanç bulutları yükseldi kadının göğsünün göğünde. Yola koyuldular, her şeyi geride bırakmak gerekiyordu ve her şeyi geride bıraktıklarını sandılar. Ama o karanlık gecelerin kasveti ruhlarına işlemiş, zihinlerine tahayyül etmişti bile. Her gün, gece olduğu vakit o odanın mezarlığına gömüldüler. Yeni bir hayat mümkün olmadı. Yer değişti, zaman değişti, mekan değişti ama o karanlık odanın laneti ruhlarında hüküm sürmeye devam etti.