Güneşin gözümüzü alan ışığıyla uyandık aynı anda. Bugünün gerçekten sıcak geçeceği daha ilk ışıklarından belliydi. Üçümüzün de ilk yaptığı şey parmaklıklardan aşağıya doğru bakıp olan biteni görmekti. Sokak bomboştu. Etrafta bağırtanların ölüleri yatıyordu.
"13 tane bağırtan indirmişler" dedi Batuhan.
"Beklediğimden daha az. Muhtemelen iyi nişan alamadılar ya da cephaneleri yoktu. Belki de aynı zamanda kaçmakla meşguldüler" diye cevap verdim.
"Etrafta hiç bağırtan gözükmüyor, apartman da boş. Aşağıya inip bakmalıyız bence" dedi Selen.
Eşyalarımızı toparladık. Çantaları sırtımıza attık ve merdivenlerden hızlıca aşağıya inerek aynı kırık camdan dışarıya çıktık. Etraf gerçekten çok sessizdi. Sokağın yeşil görüntüsünü bozan tek şey yerde yatan bağırtan cesetleriydi. Teker teker hepsinin ölü olduğunu kontrol ettikten sonra sürünün diğerlerini kovaladığı yöne doğru temkinli adımlarla yürümeye başladık.
Birkaç sokak yürüdük. Yerde birkaç bağırtan cesedi daha duruyordu. Onları da kontrol ettikten sonra yolumuza devam ettik. İzler caddeye doğru çıkıyordu. Olaylar patlak verdikten sonra yolda kalan arabalar hala orada duruyordu. Eğilip arabaların arasından geçerek devam ettik yolumuza. Yönümüzü yerde yatan bağırtan cesetlerinden buluyorduk. Kaçarken tek tük indirebilmişlerdi. Birkaç yüz metre daha yürüdükten sonra Selen bir arabadan ses geldiğini fark etti. Durduk ve kulak kesildik:
"Şu ilerideki taksiyi görüyor musunuz?"
"Evet."
"Ses ondan geliyor. Taksiye dikkatli bakarsınız aracın sağa sola doğru titrediğini görebilirsiniz."
Taksiye doğru temkinli adımlarla yürüyorduk. Nabzımın yükseldiğini hissedebiliyordum. Nefesim hızlanmıştı ve korkuyordum. Selen etrafı kolaçan etmek için taksiye birkaç araba kala durdu ve Batuhan ile araca yaklaştık. Sesler ve titremeler bagajdan geliyordu.
"Bagaja nişan al, ne olur ne olmaz" dedim Batuhan'a.
Bagaj kapağını tuttum ve Batuhan ile göz göze geldim. Kafa sallayarak onay verdi, hızlı bir şekilde bagaj kapağını açıp geriye doğru kaçtım:
"Siktir! Gerçekten korkuttun bizi" dedi Batuhan.
Dün akşam gördüğümüz 3 kişiden biriydi. Gruptaki kadın.
"Diğerleri nerede?" diye sordum heyecanlı bir şekilde.
"Bilmiyorum. Onlar bağırtanlara ateş ederken arayı açmıştım. Bagajı açık gördüm ve içine atlayıp kapağı kapattım. Bağırmamak için kendimi zor tutarken uyuyakalmışım. Sonrasında da kapağı açamadım. Ama ses çıkarmaktan da korktum."
"Tamam, güvendesin merak etme. Sizin izlerinizi takip ediyorduk biz de. Bağırtanların neden sürü halinde dolaştıklarını gözlemliyorduk. Dün sizi gördük."
"Ve bir şey yapmadınız öyle mi?"
"Ne yapabilirdik acaba?" diye araya girdi Selen. "Sayımız kaç gibi görünüyor oradan sana? Etrafınıza düzgün baksaydınız ateş ettiğiniz bağırtanların arkasında bir sürü olduğunu görürdünüz."
"Bu kadar yeter" diye araya girdi Batuhan. "Ben Batuhan, bu Can ve son olarak da Selen… Senin adın ne?"
"Benim adım Bahar."
"Tamam Bahar. Şimdi hızlı hareket etmemiz lazım. Seni güvenli bir yere götüreceğiz. İstersen daha sonrasında arkadaşlarını da aramak için çıkabiliriz. Size üzücü bir şekilde teşekkür etmek istiyorum. Sürüyü bizim evimizden uzaklaştırdınız. Ama bir şey daha var ki o da şu an nereye gittiklerini bilmiyor oluşumuz."
"Şu ana kadar öğrendiğimiz tek şey var ki gündüzleri muhtemelen güneşten korunmak için apartmanların içlerine giriyorlar. Sürü halinde. Sürüden kopan tek tük bağırtan ise bizim sokakta görüp öldürdüklerimiz. Sürüden kopanlar bütün şehirlere dağılmış durumda."
Artık 4 kişi olmuştuk. Geldiğimiz yoldan temkinli bir şekilde yürüyerek geri dönmeye başladık. Yolda bir market bulduk ve belki içinde bir şeyler vardır diye düşünüp onlara içeri bakmayı teklif ettim. İlk önce marketin etrafından dolanıp çevresinin temiz olduğunu garantiledikten sonra yavaşça içeriye girdik. Bahar hemen kapı girişinde dışarıyı kontrol ederken Selen, Batuhan ve ben marketin içine dağılıp aramaya başladık.
"Can!"
Bir anda kendi sesimi duymak irkilmeme sebep olmuştu. Bu Batuhan ile aramızdaki bir mesajdı. Sadece isimlerimizi kullanarak yüksek sesle bağırmak tanımadığımız birilerinin olduğu anlamına geliyordu. Yan reyondaki Selen'e durması için işaret ettim. Arka taraftan dolanıp yanına gittim ve Batuhan'ın başının muhtemelen belada olduğunu anlattım. Sol omzumda asılı duran yayı aldım ve oku taktım. Reyonlardan geçişlerde sadece kafamın yarısını çıkartıp etrafı kolaçan ettikten sonra diğer reyona doğru yürümeye başladım.
"Can!"
Bir kez daha… Bu, muhtemelen yerini belli etmek içindi. Selen'e solumdaki reyondan benimle aynı tempoda yürümesini söyledim. Bulunduğumuz reyonu da geçtikten sonra kafamı uzatıp Batuhan'ı gördüm. Dizlerinin üstüne çökmüştü ve arkasında 2 kişi vardı. Birinin silahı Batuhan'ın kafasına dayalıydı ve diğeri de eli tetikte etrafı kolaçan ediyordu.
"Sen burada bekle. Etrafı kolaçan edeni görüyor musun? Ona nişan almanı istiyorum. Tetiği çekme zamanın geldiği zaman emin ol anlayacaksın" dedim Selen'e.
"Tamamdır, dikkat et."
Reyonun arka tarafından dolandım ve yerden aldığım taşı marketin uzak bir bölümüne doğru fırlattım. 2 kişinin dikkat kaybından yararlanarak ters tarafa doğru hızlı adımlarla koştum ve Bahar'ın yanına gittim.
"Bahar, seni yem olarak kullansam bana kızar mısın?"
"Doğal olarak."
"Merak etme, bir şey olmayacak. Sen sadece dikkatlerini dağıtacaksın. Gerisini ben ve Selen halledeceğiz."
"Ne yapmamı istiyorsun?"
"Sol çaprazdaki reyondan devam et ve Batuhan'a seslen. Diğerleri sana dikkat kesileceklerdir. Ellerin havada olsun, tehditkâr gözükmemen lazım."
"Tamamdır, peki ya sonra?"
"Sadece iki kişiler. Sen dikkatlerini dağıttıktan sonra ben birini, Selen de diğerini indirecek."
Size en başta söylemiştim. Çok da güvenmediğimiz kişileri genelde zor şeyler için seçeriz. Ölmeleri çok da umurumuzda olmaz.
Bahar reyonda gözden kaybolunca ben de ters taraftaki reyona doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. 2 reyon yürüdükten sonra yayımı gerdim ve Bahar'ın görevini yapmasını bekledim.
"Hey! Dur! Sen de kimsin?"
"Asıl siz kimsiniz?" dedi Bahar.
"Belli olmuyor mu?"
Yayımı gerip Batuhan'ın kafasına silah dayayan adamın ağzına doğru bıraktım oku. Ok yiyen adam daha yere yığılmadan arkada etrafı kolaçan edenin kafatasının dağıldığını gördüm. İnanılmaz bir ses çıkmıştı. Batuhan toparlandı. Ölenlerin ceplerini arayarak işe yarar bir şeyler var mı diye baktı. Hızlı bir şekilde uzaklaşmamız gerektiğini biliyorduk. Eğer etrafta bağırtanlar varsa hepsi sese doğru gelmeye başlamışlardır.
"Siktir, şuraya bak!" dedi Bahar.
"Solumuzda 3-4 tane var. Sağımızda da 8 saydım" dedi Batuhan.
"Soldan gidersek yolumuzu 2 sokak uzatmış oluruz" dedim.
Marketten çıktık ve sağ tarafa doğru sessiz adımlarla yürümeye başladık. Bu yoldan geçmek istiyorsak karşımızdaki 8 bağırtanı da indirmemiz gerekiyordu. Hem de silah kullanmadan. Diğerlerini durdurdum, yayımı ve okumu elime aldım. Batuhan'ın da aynısını yaptığını gördüm.
"Sadece kafadan, biliyorsun" dedim.
"Deneyeceğim."
Eğer işler yolunda giderse ikimizin de dörder atış yapması gerekiyordu ve zamanımız kısıtlıydı. İlkini indirdiğimiz zaman nereden geldiğini anlamak için etrafa bakacaklardı ama ikinciyi attığımız zaman kesin olarak yerimizi öğreneceklerdi. O kadar da salak değillerdi bu bağırtanlar.
Yayımı gerdim, derin bir nefes aldım ve tuttum. Kafasına doğru nişan alıp yayımı serbest bıraktım. Arkasından Batuhan'ın da aynısını yaptığına dair ıslık gibi bir ses duydum. İkisi de kafadan. Bir ok daha aldım ve yayımı gerdim. Seslerini yükseltmeye başlamışlardı, hızlı olmamız gerekiyordu. İkinci oku da gönderdim. Üçünü indirmiştik. Batuhan'ın ikinci atışı bağırtanı omzundan vurmuştu. Bize doğru gelmeye başlamışlardı. Bizi görmeseler bile okların nereden geldiğini anlamışlardı. Yayımı bıraktım ve birini daha indirdim. Batuhan da omzundan vurduğu bağırtanı indirmişti. Kalanlar iyice yaklaştığı için ok atacak zamanımız yoktu. Batuhan'a baktım ve ne yapmamız gerektiğini tek bir bakışta anlattım.
Batuhan çivili sopasını, ben de baltamı çıkartarak üstlerine doğru koşmaya başladık. Arabanın kaportasına basıp birinin üstüne doğru atladım. Boynunu vücudundan ayırdıktan sonra yere düştüm. Tam o sırada üstüme atlayacak olan bağırtanın suratında çivili sopayı gördüm. Sonuncusunu da indirdikten sonra tekrardan yola devam ettik ama bu sefer daha hızlı olmalıydık. Hem marketteki silah sesi hem de daha demin indirdiğimiz bağırtanların sesi bizi yeterince ifşa etmişti. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve akşam saatlerinde dışarıda olmaktan hiç hoşlanmıyordum.
Güneş etkisini kaybederken kulübün kapısına gelmiştik. Emre'nin kapıyı açmasını bekledik ve sonra içeriye girdik. Yanımızda bir kişi fazlalık olduğunu Emre de görmüş olacak ki soru sorar cinsten baktı bana. Herkesi tekrardan tenis kortuna topladık ve yeni bir toplantıya başladık.
"Öncelikle yeni kişinin kim olduğunu merak ediyorsunuz biliyorum. Dün akşam apartmanın terasından bağırtanları izlerken Bahar ve iki arkadaşı sürü tarafından takibe alındı. Yolda saydıklarımıza bakarsak 3 kişi toplam 20 kadar bağırtan indirmeyi başardılar. Sürünün toplam sayısı yaklaşık olarak 80 kadardı. 3 kişiye 20 bağırtan. Bu gayet iyi bir sayı bence ki bu sırada kaçıyor olduklarını da unutmamak lazım. Bahar bir taksinin bagajına saklanmış ve orada sabaha kadar beklemiş. Sürünün nereye gittiğini takip ederken bulduk onu. Sonra bir markete girdik ve iki haydut öldürdük. Bu da biraz sıkıntılı oldu ama neyse. Asıl konumuza gelecek olursak bu sürüler gündüzleri karanlık yerlere girip uykuya çekiliyorlar. Geceleri onları daha çok görme sebebimiz bu. Benim fikrim, sürü bir yerde 2-3 günden fazla kalmıyor. Sürekli hareket halindeler ve sürüden kopanlar şehirlere dağılmış oluyorlar. Onları sürekli tek tük görme sebebimiz de bu. Onlar sürüden kaçanlar."
"Sürü nereye gidiyor?" diye araya girdi Ahmet.
"O konuda pek bir fikrimiz yok. Muhtemelen biz nasıl yiyecek arıyorsak onlar da aynısını arıyordur. Hareket hayattır. Sürüye düzgün bir şekilde tuzak ve pusu kurarsak bence 80 kişilik olanları indirebiliriz ya da nerede uyuduklarını erkenden fark edersek saklandıkları yere pusu kurabiliriz. Yakabiliriz veya patlatabiliriz. İki türlü de çok tehlikeli olacak tabii ki."
"Söylediklerini göz önüne alınca saldırmak daha mantıklı geliyor" diye araya girdi Cansın.
"Ben ne dersem diyeyim sana saldırmak daha mantıklı gelecek zaten."
Toplantı bittikten sonra Emre, Batuhan, Taha ve ben oturup sigara içmeye başladık. Ne yapacağımızı konuşuyorduk. Bu süreçten sonra savunmamızı arttırmamız, gelecek veya yapacağımız saldırılara hazırlıklı olmamız gerektiği kanısına vardık. Bundan sonra her şey değişecekti. Artık yakınlarımızda daha önce görmediğimiz sürüler vardı.