Masaya oturur. Yarım kalan konuşmaya katılır: düşünmek her defasında acı veren bir eylem. Bu eylemi kim yaparsa yapsın. Hitler de yapsa Oğuz Atay da yapsa ben de yapsam. İnsan nedir? Bir beden ve bileşimlerinden mi oluşur sadece? Doğduğumda adımı koymuşlar. Bir ailem, birkaç arkadaşım, 30 yıllık bir hayatım var. Peki ben kimim bunlar olmadan? Adım, ailem, arkadaşlarım olmadan kim bu beden? Ben kendimi tanımıyorum. Luigi Pirandello "Kendini tanımak, ölmektir." diyor kitabında. Doğru mu bu söz, ki doğruysa, bu halimle nasıl yaşıyor olurum ben? Her aynaya baktığımda, zihnimden geçen düşüncelerim ve dileklerime hiç de uymayan birini görüyorum. Bakışlarım anlatır mı içimde gerçekleşenleri, benimle birlikte yaşayan varlığı da tanımlar mı? Bana kalırsa aynalar en büyük yalancılar ya da benim fikirlerim. Bu cümle bile açıklıyor aslında hiçbir şeyden emin olmayan, sürekli olarak dilemmalar yaşayan birileri bu masada oturan. Ben tek bir kişi değilim. Vücudum; fikirleri ve düşünceleri olmayan kas ve iskelet sistemi, zihnim; fikirleri ve düşünceleri olan fakat vücudu olmayan soyutluk, ruhum ise aciz bir hayal, sadece bir hayal... Varlığı kuşkularla örülmüş. Düşünmek istemiyorum. Bir süre düşüncelerimi tatile çıkardım. Kısa bir süre kapalıyız. Cenazeye gittik. Lütfen aramayın, rahatsız etmeyin. İnsanlardan, kendimden gittikçe soğuyorum. Nasıl ısınırım tekrardan, ısınmaya gözlerimin takâtı olur mu? Bu mevsim değişikliği ne yapar zihnimin sokaklarına? Masa sakinlerinden Tutunamayanlar'ın prensi Selim Işık biraz sessiz duruyor. Noldu Selimciğim? Bu masada istesen bile intihar edemeyeceğini biliyorsun değil mi? En fazla kapıyı çarpar çıkarsın. Selim elini yüzünden çekti. -Çoğu zaman mağdur edebiyatı yapmaya yatkınsın, özgün düşünce yapın yok. Çok konuşuyorsun. Neden bize bu işkenceyi yapıyorsun? Senin yerinde Oblomov gibi tembel biri otursa daha orijinal olurdu.

-Canımı sıkıyorsun Selim. Eğer oturmak istemiyorsan kalkıp gidebilirsin. Konuşmak istemeyen Selim kapıyı çarptı çıktı. Senden ne haber Raskolcuğum? Sakın farklı yüzyılların insanıyız gibi bir cümleyi tekrar kurma. Aramızdaki yüzyıllar bizim sınırlarımız değil. Lütfen tekrar mı anlatayım? Bedenlerimiz bizim somut olarak var olduğumuzu gösterse de sınırları çizilmiş bir dünyada ülke sınırları içinde yaşıyor olmaktan farklı değil. Ben önceden belirtildiği üzere bir Türk olarak doğmuş olabilirim fakat bu benim farklı türden olanı dışlayacağım anlamına gelmez. Tarih boyunca dünyada yapılmış en büyük saçmalıklardan birisi de ülke sınırlarının çizilmiş olmasıdır. Bu bize gösteriyor ki savaşların temelinde yatan sebep ile aynı olan şey, sahip ve ait olma duygusu. İnsanlar özgürlüğü savunsalar da özgür olmaktan delicesine korkuyorlar. Bir gerçek var ki o da şöyle: ne kadar istesek de özgür olamayız. Ülke dışına çıkarken sınırları aşmak zorundasın, ruhun bedeninin içinde hapis, bir adın var, fikirlerin özgür değil, bize gösterilen kadar biliyoruz ve bu sandığımız kadar çok değil, düşüncelerin sana ait değil. Göremediğimiz yıkılamayacak duvarlar içinde yaşıyoruz. İşin özü ise evrenin bunu umursamayacağı kadar önemsiz ve küçüğüz. Ooo Selim Işık Bey gitmenizle gelmeniz bir oldu. Yanınızda Lord Henry’i de getirmişsiniz. Bu büyük onura bizi eriştirdiğiniz için teşekkürler. Biz Lord Henry’i Oscar Wilde sayesinde tanıdık. Çok da sevdik. Lord Henry, Oscar Wilde’nin olmayı düşlediği bir karakter. Ancak gerçekte Basil Hallward olmaktan öteye gitmediğini söylemiştir. Klasik varoluşsal dilemmalardan biri işte. Sizce doğru mu bu Lord Henry? -Wilde ile yüz yüze konuşma şansına sahip olamadım maalesef. Düşüncelerinizden bahsetmişken güzelliğe, hazza düşkünlüğünüz de biraz size karşı tavır aldırttı bana. Fakat biliyorum ki bunu çok umursamayacaksınız. Sanırım ki özgürlükten bahsetmek dikkatinizi çekti. Sonuçta olmayan şeyler hakkında konuşmak bu masada sevilen şeyler arasında. Kader kurbanlarını bu masada topluyoruz. Gitmek istediğinizde bize herhangi bir şey söylemeden gidebilirsiniz. Bu masa o kadar da ciddiye alınacak bir masa değildir efendim. Ha bu arada değinmeden geçemeyeceğim, ben de Adalıyım... Bak yine herkesi topladım, dağılsalar keşke. Şu karmaşaya bak. Hepsi bir ağızdan konuşuyor. Kare masa dörtten fazla alır derken bunu istememiştim. Gidiyorum ben. Masadan kalkar. Kapıyı çarpar ve çıkar.