‘İrade yetisi ile şekillenen kader kavramını insanın ortaya koyduğu eylemlerin sonucu doğrultusunda şekillenmediğini düşünmek sorumluluktan sıyrılmaya çalışmanın ‘öteki’ anlayışıdır. Her şeyi inanç poetikasına indirgemek düşüncenin getirdiği sorumluluk mekanizmasını “kadercilik” potasında eritir.

İnsan enteresan bir varlık; tüm eylemlerini mantığa bürümek adına bütün sınırları geçirgen vaziyete dönüştürebilir. Özgürlük kişinin kendini kandırdığı yerde biter. ‘

diye bir not bırakmışım kendime 2023’ten.. 


Şu günlerde karmaşık ve çelişkili merhalelerin zihnimde labirent çizdiği esnada bu yazıya denk gelmek çehreme buruk bir tebessüm bıraktı.. Kendi mahvını pitoresk bir tabloya dönüştürmenin hazzını çeken insanın aynı zamanda düşünce düzleminde bu denli savrulması dengeleri bozan cinsten. “Fikirsiz öfke sinede yüktür.” demişti sevdiğim dost.. Bugünlerde fikri sağlam öfkenin cayır cayır yaktığı gözler üzerine düşünüyorum.. 

Bazı öfkelerin sonu eylemsizlikle sonuçlanır ve insan en çok haykıramadığında boğulur.. hatırlatması yapıyorum zihnime bir alarm niteliğinde. 

Bazı anlarda kendimize dair soru işaretleri yüzümüze virajı alamayan kamyon misali hazin son ile çarptığında ‘kadercilik’ yılanına denize düşmüşçesine sarılıyoruz..

Bahanelerin geliştirdiği bir konfor dünyası var zihnimizde. Bazen insan kabından günlere öyle sız’dırıyor ki savunma mekanizmamızın sunduğu binbir türlü alternatif o an için bize çölde vaha hissiyatı yaşatıyor. Kendinizi bildiğinizi zannettiğiniz ancak yanından bile geçmiyor olmanın hissettirdiği acıyı bilir misiniz? Üüüf! Müthiş bir boşluk hissi ilişir benliğimize ama en giyotinlisinden. 


Kavgam aynı salıktan dem vuruyor günlerdir. Kendini kandırıyor olmanın en nahoş evresinde kafesin anahtarının kuyuya atıldığını fark ediyorum.

Sorular yakıyorum yine, yeniden. Hayatın kemiklerini kırdığı insanlardan nasıl dik durmaları bekleniyor mesela diyorum. Sonrasında en pürüzsüz olarak nitelendirdiğimiz insanın bile hayatımıza pürüz bırakmayacağı garantisini kim veriyor ki? diye alakasız bir şeritten çıkma yaşıyorum. İnsan kendi sözünden vurulur mu? diye düşünürken “Allah insanı iddiasından vurur.” ifadesi tüm gerçekliği ile yankılanıyor zihnimde. Vuruluyormuş.  

İnsan kendi özünden, sözünden varlığından vuruluyormuş.

Özgürlük kişinin kendini kandırdığı yerde biter imiş.


Düz yolda yalpalamaktan ziyade yalpalı yolda düz gitmeye çalıştığımızdan mı onca cendere acısı? diye yeriniyorum fezaya. Bunca boyunduruğun altında hangi gururun kisvesinde ‘ben özgürüm’ diyebilir insan? Yahut bu söylemin gerçekliği ne kadar kendine işler? 


Ayrımların ardına varmadan eritmek isterdim nice günü.. 

Bu diyarda 5 duyunun acısına mazhar, laçkalı bir zihin, yamalı savruk bir beden ile cevapsız soruları göğüslemek zorluyor azizim.. 

Duygudar manzaralardan bir gün sıyrılabilmek ümidi ile tüm bu yaprak kurutmalar..