Yirmi küsur kitap, birkaç defter, pilleri bitmiş saatler, en az iki aydır içi boşaltılmamış termos, yarısı boş sigara paketi, yarısı dolu küllük, kilidinin nasıl açıldığını bile bilmediğim deodorant ve yıllar önce alınmış notlar masanın üzerinde duruyordu. Saat ne zaman durmuştu, son yazıyı ne zaman yazmıştım, ''İnsan Ne ile Yaşar''dı bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa sigara paketi hariç çalışma masamdaki en yeni şey, en az üç yıl önce alınmış ''Kuşlar Yasına Gider'' kitabıydı. Defterlerden birisine göz gezdirdim, milattan önce 3500'de yazıyı icat ederek notu bırakmama vesile olan Sümerler'e teşekkür etmişim. Birkaç sayfa atlıyorum, karşıma neyin çıkacağını merak ederek:


''Güven problemi olan insanların en büyük zaafı, karşılarına çıkan ilk güçlü figüre bağlanmalarıdır. Her kapıyı çalmış, her sözü söylemiş, her yolu denemişsindir. Yanılmaya doymamış, çuvaldızı kendine batırmış, bir şekilde onu suçsuz çıkarmışsındır.


Sonra bir gün gelir, yüzünde en ufak merhamet göremezsin. Hayatındaki her şeyi sen inşa etmiş, bir insana yıllarını vermişken yıllar sonra ona bir gülümsemeyi fazla görmek, geçmişini çöpe atmaktan başka nedir? Âşık insan için geçmiş, güzel günlerin yerini nankörlüğe bırakması arasında geçen süre zarfıdır. Üzülür, acı çekersin. Yıllar geçtiğinde kalbinde hâlâ bitmeyen bir şeyler varsa beyin neyi unutur? Vefasızlığı. Sadece güzel günleri hatırlarsın.''


***


''Herkes kendi podyumunda yürüyor, amaç izleyenlere kendini beğendirmek.''


***

''Bir çuval inciri düşün, orada bir tane çürük var, o benim.

Binlerce pirinci düşün, orada bir tane taş var, o benim.

Eskisini getirdiğinde yenisini aldığın mobilyanın eski olanıyım. Sadece fiyatı düşürüyorum, başka hükmüm yok.

Çöle düştün, kilometrelerce yürüdün. Kuyu buldun, içinde su var sanıyorsun. Ben serabım. Hayal kırıklığıyım.

Kara kalem ile Marilyn Monroe'yu çizmişler. Sonra birisi gelip üzerine çay dökmüş. Ben çayım, görüntü kirliliğiyim.

Sapkının birisi çıkmış meydanlarda küfür ediyor. Ben mikrofonum. Sadece konuşuyorlar.''




Kendimi hayatım boyunca sevmedim. Belki kimsenin fark etmediği kusurlarım, gözümde büyüdü. Önümü göremez oldum. Ben gözlerimin altındaki morlukları sevdim. Uykusuzluğumun nişanesiydi onlar, hakkı verilen bir direncin madalyasıydılar. Odada, banyoda aynaya baktığımda geceyi boş geçirmediğimi, geçmişimle daha fazla vakit geçirdiğimi hatırlattılar. Kendi gözlerimde Nur'u gördüm. Kendi gözlerimde annemi gördüm. Ancak bu şekilde unuttum kusurlarımı.

Ben, her gün daha da seyrelen saçlarımı sevdim. Sevdamı, özlemimi dert ettiğimin kanıtıydı her bir tanesi. Dış görünüşüm her gün değişirken gönlümde hiçbir şeyin deforme olmadığını görmek rahatlattı vicdanımı.

Ben, kimseyle iletişim kuramamamı sevdim. Kelimelerin beynimde filtrelenmemesini, düşündüğümü söyleme gafletimi sevdim. Sadakat, yalnız kalmanın kırılımıydı ve işteş değildi sadık kalmak. Nur'un varlığına ihtiyaç duymuyordum onu hatırlamak için. Söylenmemesi gereken şeyleri bir bir söylediğim için barınamadım hiçbir toplulukta.


Yormaya başlıyordu beni geçmişe dönme ritüeli. Bir sigara yaktım, sayfaları çevirmeye devam ettim.



''Sürünmekle emeklemek arasında ince bir çizgi var. Birisinde durmaya, birisinde yürümeye yakınsın.''


***


''Yaşadığım her şeyi sıfırla çarptım. Elime geçen her değere tecrübe dedim. Tuvale bir kadın çizmeye çalıştım, yüzünü bile hatırlayamadım ama hatırasını sevdim.''


***


''Dürüst olmana rağmen kaybettiğini düşünüyorsan bakış açını değiştir. Muhakkak kazandığın bir şeyler vardır.''


Son cümlenin üzerine kafa yordum. Cümleyi yazan bendim, yazarken inanan bendim. Dürüst oldum elimden geldiğince, ne kazandım? Beni hayata bağlayan bir tane şey yoktu, kendimi gebertmememin bir tane mantıklı açıklaması yoktu, beynimin kendini imha etmeyi istememesi için tek bir neden yoktu. Çocuk kandırsındı artık umutlar. Bir boka yaradığı yoktu beklentilerimin. Saat sabah dörde geliyordu, aynanın karşısına geçtim. Ölsem ne değişir dedim kendi kendime? İyi bir uykuyu hak etmedim mi?






* İnsan Ne le Yaşar, Lev Tolstoy

* Kuşlar Yasına Gider, Hasan Ali Toptaş