Daha on gün önce “Ölürüm de gitmem o mahalleye!” demiştin, ahmak. Pişkin pişkin gülmüştün bir de “Ha Ha Ha”.


Sonra “Dördünüzün dört bir yandan saldırıp karga tulumba götürmeniz gerek ki onu da yapmazsınız herhalde.” dediğinde "Yok o kadarını yapmayız." demiştik. 


“Yahu ben şurada iki saniye sussanız sıkılıyorum, orada komşular birbiriyle hiç konuşmaz, ben ne yaparım öyle sus pus? Hadi ötedeki Erzurumluyla konuşmazsın, berideki Yozgatlıyla işin olmaz da oğul babasıyla, bacı gardaşıyla konuşmuyor. Yalan dünya diye boşa dememişler.” diye sebebini açıklamıştın kendince.


Seyit “Ne biliyorsun konuşmadıklarını?” diye gürlediğinde niye “Keşke konuşsalar ben meraklı mıyım bu tantanaya bu gürültüye, ne olsa bir ses olsun ama iyi saatte olsunlar hariç sanmam ki konuştuklarını duyan olsun.” demiştin acaba?


Hem gitmem deyip hem de bütün mahalleliyi tanımana ne demeli?

“Bunların hepsi bizim mahalledendi:

Ali Bey babadan zengin ama yine de mühendislik fakültesini bitirmiş hem de dereceyle.

Fatma şu yanındaki marangoz Fethi'nin ikinci karısı, ilkiyle arasını evliyken bozmuş diyorlar. İlki nerde ben de bilmiyorum, burda değil.

Fethinin sesini anımsadım şimdi, öyle içli ses kaldı mı dünyada? Öyle bir ses ki, duyan herkesi mi ağlatır?

Bak şu küçük olan Ahmet, Ali Bey’in yeğeni, tüm şehri ayağa kaldırmışlardı pazarda kaybolduğunda.

Ali Bey’in üç yanındaki Ekrem, çocukluğunu bilirim, nasıl özenirdi onların evine, annesinin korkusuna hiç varamazdı oraya ama.

Yanındaki annesi Ali Beylere temizliğe giderdi de Ekrem bir densizlik yapar diye onu hem götürmez hem eve yaklaşmasını yasak ederdi.

Belki bu mahallenin en sevdiğim yanı Ekrem’in yasağının kalkmış olması. Zengin Ali Bey’in de, fakir Ekrem’in de sultanlarla paşalarla denk olması... ”


Biz “Yahu tamam” dedikçe anlattın da benim aklımda kalanlar bu kadar. 


Bir de bize söz verdirdin senden önce gitmeyeceğimize, “Ulan sanırsın tüm dünya tapulu malı pezevengin” dediğimde “O kadar da değil de ne olur söz verseniz” demene de anlam verememiştik ama uzatma diye söz vermiştik. 


Vallahi hayret! Ne demeye götürdün bizi Piyer Loti’ye? Ne demeye mezarlıkların arasından yürüdük Eyüp Sultan Hazretleri'nin yanına? Mezarlığı niye mahalleye benzettin? Ne demeye “Ya Rabbelalemin; peygamberimiz yüzü suyu hürmetine, Eyüp Sultanımızın ayağında beni değilse de şu kullarını mesut et!” diye dua ettin ki? Ulan duadan sonra “Ha Ha Ha” diye gülünür mü hiç?


Al işte dördümüz birden karga tulumba götürüyoruz seni, rahmetli babandan özür dilersin, barışırsınız belki. Bizden yana husan tasan olmasın. Belki de o kadar sessiz değildir o mahalle. Kim bilir?


İnnalillahi ve innaileyhi raciun.