Güvenli alan inşa etmekten kaçamıyor insanlık. Hep kaçmaya çalışsan da geçip giden zamana dönüp baktığında kendine küçük bir kutu inşa etmişsin. Karton yerine güvenilir bağlantılar kurmuşsun insanlarla. Yapıştırıcı yerine biraz para ve mülk.

Monoton bir karanlık hakimse de kutucuğun içinde, en önemlisi seni güvende hissettirmesi. Küçüçücük bir darbeye bakıyor kutunun yıkılması. Ama bizlere verdiği güven duygusu, inancımız güvende olduğumuza dair, bizi bağlıyor kutuya. Kutumuz yıkılsa hayat biter bizim için. Halbuki dışarıdan bakanlar sadece basit bir kutu görüyorlar etrafımızda.

Kutular bizi kör ediyorlar. Güven duygusu bizi kör ediyor. Alışkın değiliz güvende hissetmeye. Başımıza gelecekleri görmediğimizden başıma gelenler bizim dünyamızı yıkıyor. Çünkü bütün dünyamız kutulardan ibaret. Dünyamızın merkezi biz değiliz. Dünyamızı merkezi etrafımıza ördüğümüz karton ve yapıştırıcı.

Kutunun kapakları kapandı mı bizi alıyor bir körlük. İçerideki hava uyuşturuyor beynimizi. Belli bir düzenimiz var. Bu düzen çürütüyor bedenimizi. Kutunun şekliyle yaşamaya başlıyor irademiz. Ne zaman bir küp görsek. Bizim bütün korkularımız bastırılıyor. Küpü yapabilmenin peşinden koşturan bir insanlık. Sıkıcı bir buhran alıyor hayallerimizin yerini. Büyük bunalım sonrası sanat. Sanat sanat içindir saçmalığı. Halk için olamayacak kadar aşağıda bir zeka seviyesi. İnsan insan içindir gibi bir saçmalık. Her şey dünya üzerinde aslında var olduğu içindir. Kendi varlığına karşı gelmekte özümüz. Peki bunu birkaç kelimeyle geçirtirmek. Bu budur... Şu şudur efendim. Bunu böyle yapmalıyız aksi takdirde olmaz.

Karelerden kurulu hayatımız. Kutular ve geometri. Matematik lazım biraz. Biraz da fizik. Kalıplar olmadan yaşayamıyor insanlar. Peki her şeyi kalıba koymak için önce insanın aklını da bir kalıba koymak geremez mi? Kalıbın şeklini almalı ki kalıbının insanı olsun. Bu kalıbın dışında düşünenler yer alamazlar bu düzende. Yitip gider bir şekilde.

O zaman derim ki ben, yitip gidelim. Ne duruyoruz öyleyse? Nedir bizi bu düzenin içjnde bir ömür yaşayacağımıza dair olan umutlarımız? Nedir bizi aslında istemediğimiz bir hayatın en güzel meyvelerini toplamaya iten?

Sevmiyorsanız meyvesini, sallamayın ağacını. Başarısız olmakla ilgili korkularımız nasıl bizi bu düzene iter ki? Biz oyunun kendisini bile sevmiyoruz? Biz oynamak istemiyoruz. Neden korkuyor nidaları, zaten başaramaz ithamları bizi kandırıp onların düzenine bir çark ediyor. Dönüp duruyoruz istemediğimiz yönde. Yıkın kutuları. Dökün yapıştırıcıyı üzerlerine. Bakın hayata. Aslında geometrinin bize gösterdiğinden daha başka şekiller de var. Matematiğin bize öğrettiğinden daha fazla olasılık var. Fiziğin bize gösterdiği kurallar sadece onların formülleriyle açıklanmıyor.

Bakın, gökyüzü hala mavi, geceler karanlık. Ve ömrümüz bitiyor. Zaman akıp gidiyor. Saldıralım hayata. Hurra!


Ulcinj/Montenegro (14.09.23)