"Artık orada olmayan bir şeyin ani ızdırabı, insanın elinden düşen bir kavanozun paramparça olması gibidir." der John Berger. Geçmişini geleceğine dikmeye çalışan bir tırtılken fark ettim ki içinde bulunduğum şu anlar anıdan çok can kırıkları barındırıyor. Bugünün yarının dünü olduğunu unutmuş, zaman mefhumundan uzak bir çaba içerisindeydik. Artık orada olmayan şeylerin üzerine kaçak katlar çıkmaya çalışıyorduk anılarımızla. Ve elimizden düşüp üzerimizi kirleten nar, parçalanan odalarıydı ömrümüzün. Zaman, insan icadıydı. Peki neydi insanın kendi icadı ile derdi?


Haddini aşan her şeyin zıddına dönüştüğü bir çağın içine doğdum. Nefretlerin sevgiye, sevgilerin nefrete dönüştüğü bu düzlemde zaman ile kavgam ânı yaşamak temelli aforizmalarımın potasında eridi. Evrenin farklı bir yerinde dünyadakinden farklı akıyor zaman, bir benzerlikle. Tek yöne. Durduramadığımız, geri dönemediğimiz, kontrol edemediğimiz ama bizimle beraber anlamlanmış bu zaman bütününün farkındayız hepimiz. Keyifli bir sohbetin içinde on dakika gibi geçen iki saat, heyecanlı bir bekleyiş içinde iki saat gibi geçen on dakika ve zıtlıkların birliği üzerine temellenmiş bir hayat var. Ortak kaygılarımız, ortak mutluluklarımız, ortak endişelerimizle hepimiz birbirimizin farklı bir versiyonuyuz. Ömürlerimize daha çok şey sığdırabilmek ve daha iyi* yaşayabilmek için uzun ömürlü olmanın sırları üzerine okumalar yapıp zaman makineleri icat etmeye çalışıyoruz. Oysaki elimizde dünün pişmanlıklarına ve yarının kaygılarına eşit derecede uzak bir bugün var. Yaşamak, bir deneyim kutusu ve bizler bu hayatın çocuklarıyız.

Söylenmiş bütün sözler düne aitken yeni doğan her gün bize yeni kelimeler söylemek umudu veriyor. Her şeyin insan için yaratıldığı inancını, sınırlı ömürlerde bir şeylere çabalayan biz beşerler için fazla bencilce bulsam da her şeyin her şey için olduğu fikrini savunuyorum. Düşmek de en az kalkmak kadar bizim için.


Ayağınıza taş değmesin. Olur da takılır ve düşerseniz yeniden ayağa kalkacak gücü ve kendi içinizdeki inancı görebilmek şansı diliyorum. Görmek, bakmanın içinde saklı.


*iyi: İyi yaşamak, kötü yaşamak yoktur. Yaşamak ya da yaşamamak vardır. Oğuz Atay, Tutunamayanlar’da der ki: Odanın duvarları bomboş. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Yaşayalım arkadaşlarım.