Genç adam neşesiyle meşhur ruhunu geride bırakmış, memuriyetinden istifa ederek köyüne dönmüştü. Kalbinin derinlerinde bir inanç ve değişim vardı. Ama bu dönüşümü gerçekten kabul ettirebileceği tek kişi Hatice’ydi. Çocuğunun annesi... Daha önce yalanlarla, oyunlarla kandırmaya çalıştığı o kadın. Şimdi kapısını çalarken hissettiği heyecan, aslında yeni bir imtihanın başladığının göstergesiydi.
Kapı yavaşça açıldığında Hatice’nin yüzünde şaşkınlık ve biraz da öfke vardı.
Hatice:
(Sert bir sesle)
“Sen... Sen ne arıyorsun burada? Yine hangi yalanlarla geldin, ha? Söyle, bu sefer hangi hikâyeyi anlatacaksın?”
Genç Adam:
(Sakin ama bir o kadar da suçlu bir ifadeyle)
“Yalan yok, Hatice. Bu sefer gerçekten yalan yok. Sana sadece beni dinlemen için geldim. Değiştiğimi göstermek için.”
Hatice:
(Gözlerini kısarak)
“Değiştin öyle mi? Neyin değiştiğini sanıyorsun? Daha önce de geldin, söylediklerinin yarısı masal, yarısı palavra çıktı. Şimdi yine karşımda aynı adamı görüyorum. Bana ne ispat edebilirsin?”
Genç adam derin bir nefes aldı. Bu sorulara hazırlıklıydı, ama Hatice’nin keskin bakışları ve soğuk tavrı onu zorluyordu.
Genç Adam:
“Eskiden sadece seni kazanmak için çırpınıyordum. Yalanlar söyledim, oyunlar oynadım. Ama bunların hepsi benim ne kadar boş olduğumu, kendi gölgemin peşinde koştuğumu fark etmemi sağladı. Kendimi buldum, Hatice. Artık sadece seni değil, kendimi de kandırmıyorum.”
Hatice:
(Alaycı bir şekilde)
“Kendini bulmuşsun. Peki, bu kendini bulduğunu söyleyen adam bana hangi yeni hikâyeleri anlatacak? Değiştiğini nasıl ispat edeceksin? Sadece gelip ‘Değiştim’ demekle mi? Hayat bu kadar basit mi sence?”
Genç adam bir an sustu. Hatice’nin haklı olduğunu biliyordu. Değiştiğini göstermek için sadece kelimeler yeterli değildi. Ama başka yolu da yoktu.
Genç Adam:
“Biliyorum, sadece sözlerle seni ikna edemem. Ama değiştiğimi anlaman için buradayım. Artık hiçbir bahanem yok. Sadece seni ve çocuğumuzu hak etmek için buradayım.”
Hatice bir an sessiz kaldı, ama bakışlarındaki sorgu daha da keskinleşti.
Hatice:
(Sorgulayıcı bir tonla)
“Çocuğumuzu hak etmek mi? Sen çocuğumuzu hak etmeyi bırak, adını bile anmıyordun. Daha önce neredeydin? O ilk doğduğunda, bana en çok ihtiyacımız olduğu anda neredeydin? Şimdi ne değişti?”
Genç adam bu soruyla adeta sarsıldı. İçinde suçluluk bir ok gibi saplandı. Sözlerini dikkatle seçmeye çalıştı.
Genç Adam:
(Hüzünlü bir sesle)
“Haklısın. O zaman korkaktım. Kaçıyordum. Sorumluluklardan, kendimden, hatta senden. Ama artık kaçmıyorum, Hatice. Kendimi tanıdım, hatalarımı kabul ettim.”
Hatice:
(Sözünü keserek, daha da sert bir şekilde)
“Kendini tanımışsın. Peki, beni tanıdın mı? Benim ne istediğimi, ne yaşadığımı anladın mı? Bana bu kadar zarar verdikten sonra gelip bir-iki güzel sözle her şeyin düzeleceğini mi sanıyorsun?”
Bu soru, genç adamı iyice köşeye sıkıştırdı. Ama aynı zamanda Hatice’nin derinlerinde bir yerlerde hâlâ ona bir fırsat tanımak istediğini de hissetti.
Genç Adam:
“Ben seni tanımadım, Hatice. Seni gerçekten tanımadım, çünkü seni anlamaya çalışmadım. Ama şimdi anlıyorum. Benim oyunlarım, yalanlarım seni ne kadar incitti. Çocuğumuzun sorumluluğunu üstlenmeyerek seni nasıl yalnız bıraktım. Bu yüzden buradayım. Sana ve çocuğumuza kendimi adayacağım.”
Hatice:
(Daha sakin ama hâlâ temkinli bir şekilde)
“Peki... Madem değiştiğini söylüyorsun, o zaman bana şu soruma cevap ver. Neden geldin? Gerçek sebebin ne? Beni ve çocuğu kurtarmak mı, yoksa kendini affettirmek mi?”
Genç adam bu soruyla sarsıldı. Çünkü Hatice’nin tam kalbine dokunan bir soru sorduğunu biliyordu.
Genç Adam:
(Doğrudan ve dürüst bir şekilde)
“Önce kendimi affettirmek için geldim. Ama seni gördüğüm anda, buraya aslında seni ve çocuğumuzu kurtarmak için geldiğimi anladım. Kendi bencilliğimle hesaplaşmayı bitirdim, Hatice. Artık sadece sizin için buradayım.”
Hatice bir süre sessiz kaldı. Bakışlarında bir sorgulama daha vardı, ama bu kez biraz da umut ışığı belirmiş gibiydi.
Hatice:
“Bana güzel sözler söylüyorsun, ama güzel sözlerin gerçek olduğunu anlamak zaman alır. Değiştiğini söylüyorsun. Peki, beni gerçekten anladığını düşünüyor musun? Kadını, anne olmayı, benim yaşadıklarımı gerçekten anlayabilir misin?”
Genç adam derin bir nefes aldı. Bu soruya yanıt vermek, sadece kelimelerle değil, kalbiyle gerekiyordu.
Genç Adam:
“Hayır, Hatice. Senin acılarını, yaşadıklarını tam olarak anlayamam. Çünkü bir kadın değilim, anne değilim. Ama bir şey biliyorum: Artık anlamaya çalışmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Seni, çocuğumuzu, her şeyimizi anlamak için her gün çabalayacağım. Kadın ve erkek eşittir, Hatice. Ama bazen sizin yaşadığınız yükleri taşıyabilecek kadar güçlü olamayabiliyoruz. Şimdi güçlü olmayı öğreniyorum.”
Hatice’nin yüzünde belli belirsiz bir yumuşama oldu. Ama hâlâ kararını vermemişti. Genç adam bu kez konuşmadan bekledi. Çünkü biliyordu, bazı cevaplar sadece zamanla alınabilirdi.