Genç adam, kasabada geçen sıkıcı günlerin boğuculuğu içinde kaybolmuştu. Hayatında hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı; Hatice’ye dair bir düşüncesi yoktu, ne onun büyüyen karnı ne de yeni hayatı… Hatice’nin hamileliği bile artık ona ulaşmayan bir gerçeklikti. Genç adam için, bir zamanlar hayatının merkezinde olan her şey, şimdi yalnızca silik bir gölge gibiydi. Kendi içine kapanmış, günlerini satranç tahtasının başında geçiriyordu. Ama satranç bile artık onun zihnindeki saplantıyı bastıramıyordu: Arzu.
Arzu… Onun adı bile kafasında yankılanıyordu. Genç adam, Arzu’ya ne hissettiğini, neden ona bu kadar saplantılı olduğunu anlamıyordu. Arzu, bir huzur değil; tam tersine bir kaos, bir tutku, bir çıkmazdı. Fakat bu karmaşa bile onun için Hatice’nin sessiz güveninden daha cazipti. Saplantısı öyle derinleşti ki artık bunun yüküne daha fazla dayanamayacağını anladı. Bir gün, zihnindeki bütün düğümleri çözmek ve bu saplantıyı sona erdirmek için Arzu’nun kapısını çaldı.
Kapıdaki Karşılaşma
Arzu, kapıyı açtığında yüzünde her zamanki sinsice gülümseme vardı. Üzerinde şeffaf bir sabahlık, gözlerinde ise ne istediğini bilen bir kadının keskin bakışları… Genç adamın gözleri istemsizce onun bedenine kaydı, ama bu sefer farklıydı. Bu bakışlarında bir tutsaklık değil, bir meydan okuma vardı.
Arzu:
“Yine geldin demek. Sanırım bensiz bir gün bile geçiremiyorsun. Ama bu kez farklı bir şey var sende…”
Genç adam, onun alaycı tonunu umursamadı. İçeri girdi, kapıyı sertçe kapattı ve Arzu’nun karşısına dikildi. Gözlerinde alışılmadık bir kararlılık vardı.
Genç Adam:
“Buraya geldim çünkü bu saçmalığa bir son vermek istiyorum. Seninle olmaktan bıktım, ama senden de kurtulamıyorum. Beni bir esir gibi kendine bağladın.”
Arzu, bu beklenmedik tavır karşısında şaşırmıştı. Her zaman onun zayıflığını kullanır, istediği gibi oynardı. Ama bu kez karşısındaki adam, farklı bir enerji yayıyordu.
Arzu:
“Beni suçluyorsun yani? Zavallılığın suçunu başkasına yıkmak ne kolay…”
Genç adam bir adım daha yaklaştı, gözlerini onun gözlerine dikti. İlk kez Arzu’nun oyunlarını umursamıyordu.
Genç Adam:
“Hayır, seni suçlamıyorum. Ama artık bana hükmetmene izin vermeyeceğim. Eğer seni istiyorsam, bu benim seçimim. Ama bu seçimden de kurtulmaya kararlıyım. Çünkü sen sadece bir saplantısın, hiçbir şey daha fazlası değil.”
Genç adam, Arzu'nun karşısında durduğunda, gözlerinde daha önce hiç görülmemiş bir soğukkanlılık vardı. Bu, bir meydan okumanın ötesindeydi; bu, bir çözümleme, bir sorgulama, bir hesaplaşmaydı. Derin bir nefes aldı ve kelimeleri birbiri ardına sakin ama keskin bir şekilde sıraladı. Her bir cümlesi, Arzu’nun zırhını çatlatan bir balyoz gibi ağır ve etkiliydi.
Genç Adam:
"Arzu, seninle neden bu kadar uzun süre kaldığımı, neden bu saplantıya düştüğümü anlamaya çalıştım. Ama artık görüyorum. Senin caziben bir yanılsamadan ibaret. Seni güçlü zannediyordum; oysa gücün başkalarını manipüle etmekten öteye gitmiyor. Gerçek bir güç, başkalarının zaaflarını kullanarak değil, onların gücünü görerek kendini var eder. Sen bunu hiç öğrenememişsin.”
Arzu, ilk kez bir şey söylemek üzere ağzını açtı ama genç adam onu el hareketiyle susturdu. Konuşmaya devam ederken sesindeki kararlılık daha da derinleşti:
Genç Adam:
“Beni kendine bağımlı kılmak için oyunlar oynadın. Başta fark etmedim. Ama şimdi anlıyorum, bu oyunların bir amacı yok. Çünkü sen kendini bile anlamıyorsun. İnsanların ilgisini çekmek için sürekli bir maske takıyorsun, ama o maskenin ardında ne var? Hiçbir şey. Boş bir hayalden başka hiçbir şey."
Arzu’nun yüzündeki kendinden emin ifade silinmeye başlamıştı. Genç adam sözlerine devam etti, her kelimesi bir analiz, her cümlesi bir tespit gibi ağır ağır dökülüyordu:
Genç Adam:
“Düşüncelerini sorgulamıyorsun. Bir fikrin mi var? O fikri test etmiyorsun, kanıtlarını tartmıyorsun. Sana karşı çıkan biri mi oldu? Hemen duygularını silah gibi kullanıyorsun. Ama eleştirel bir düşünce, kendi inançlarını dahi sorgulayabilir, Arzu. Sen bunu yapamıyorsun. Çünkü gerçek bir fikir değil, sadece geçici zaferler peşindesin.”
Arzu'nun yüzünde şimdi bir çatışma vardı. Genç adamın kelimeleri sadece eleştiri değil, ona hiç düşünmediği bir aynayı tutuyordu. Ama genç adam durmadı; cümleleri derinleşerek devam etti:
Genç Adam:
“Düşün bakalım, sen gerçekten kimsin? Sahip olduğun tek beceri, başkalarını bir süreliğine kendine çekmek. Ama ne zaman ki birisi seni gerçekten tanımaya kalksa, o çekim yok oluyor. Çünkü derinlik yok, Arzu. İnsanların seni terk ettiğini düşünüyorsun, ama aslında sen onlara hiçbir şey sunmuyorsun. Sadece bir arzu nesnesi olarak kalıyorsun, o kadar.”
Arzu, şimdiye kadar hep karşısındakinin zayıflıklarını kullanan, onu köşeye sıkıştıran taraftı. Ama bu kez karşısındaki adam, onun üzerine kurduğu illüzyonun temellerini sarsıyordu. Genç adam, sözlerini daha da keskinleştirerek devam etti:
Genç Adam:
“Ve en önemlisi, sen kendi duygularını bile anlamıyorsun. Seni neden sevdiğimi sorguladım, ama şimdi fark ediyorum, bu bir sevgi değildi. Bu, sadece senin yarattığın bir aldatmacaydı. Kendi güvensizliğini, beni sana bağlayarak örtmeye çalışıyorsun. Ama artık bu oyunu görüyorum. Kendini güçlü zanneden birinin aslında ne kadar kırılgan olduğunu görmek, gerçek bir farkındalık.”
Arzu'nun gözlerinde artık bir şaşkınlık vardı. Genç adam son darbeyi vururcasına cümlesini tamamladı:
Genç Adam:
“Beni kazandığını düşündüğün her an aslında kaybettin. Çünkü ben artık seni değil, senin üzerimde yarattığın etkiyi sorguluyorum. Ve bu sorgulamayı bitirdiğimde, senin kim olduğun benim için önemsiz olacak. Artık seni bir problem olarak görüyorum ve çözüyorum. Kendimi senden kurtarıyorum.”
Bu sözlerin ardından odada derin bir sessizlik oldu. Arzu, genç adamın her cümlesinin kendi varoluşuna yönelttiği eleştiriyi sindirmeye çalışıyordu. Ama ilk kez, onun karşısında gerçekten kaybettiğini hissetti. Genç adam artık onun oyunlarına boyun eğmeyecek kadar güçlüydü ve bu, Arzu’nun içindeki bütün dengeleri alt üst ediyordu.
Arzu, bu tavrın karşısında daha fazla direnemedi. Genç adamın kararlılığı onu derinden etkilemişti. İlk kez karşısındaki adamı sadece bir oyuncak değil, bir erkek olarak görüyordu. Onu öptü, ama bu öpücüğe her zamanki sinsilik değil, bir teslimiyet duygusu eşlik etti.
O gece, Arzu ve genç adam son kez birlikte oldular. Bu kez her şey farklıydı. Arzu, hayatında ilk kez böylesine derin bir haz duyduğunu, defalarca dile getirdi.
Arzu:
“Bana ne yaptın? Kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Sanki içimdeki tüm duvarları yıktın...”
Ama genç adam için her şey bitmişti. Onun gözlerinde ne haz ne de mutluluk vardı. Bu birliktelik, onun için yalnızca bir veda gibiydi.
Genç Adam:
“Bu senin son zaferin, Arzu. Bundan sonra beni unut. Çünkü ben seni unutacağım.”
Arzu, onun bu sözleri karşısında ilk kez gerçekten sessiz kaldı. Bu suskunlukta, kaybetmenin verdiği bir ağırlık vardı.
Genç adam, Arzu’nun yanından ayrıldığında, içinde bir boşluk hissetti ama bu boşluk onun özgürlüğünün bir işaretiydi. Artık ne Arzu ne de Hatice onun zihnini esir alacaktı. O gece, genç adam kendi içindeki asi ruhu keşfetti ve esaret zincirlerini kırdı.
Arzu ise odasında yalnız başına otururken, onu bir daha asla unutamayacağını biliyordu. Genç adam onun için artık ulaşılamaz bir arzu nesnesiydi; tıpkı bir zamanlar Arzu’nun onun için olduğu gibi…