Yıllardır karşımda birçok katil görmüştüm. Kimisi pişmanlıklarından dolayı üzgün olurlardı. Kimileri yaptıklarıyla övünerek kibirli bakışlar atardı. Kimisi çaresiz, kimisi umutsuz, kimisi bitkin… Meslek hayatım boyunca ilk defa gülümsemesiyle etrafına ışık saçan birisini görüyordum. Beline kadar uzanan düz sarı saçlarını arkadan tek bir tokayla toplamıştı. Gözleri ve kaşları bir ressamın elinden çıkmış gibiydi. Paçaları geniş bir pantolon ve geniş bir kazak vardı üzerinde. Kazağının kollarını dirseklerine kadar çekmişti. Oldukça rahat bir duruşu vardı. Bu rahatlığını kibriyle de bağdaştıramamıştım. Adeta 12'li Mercanlı kurşun kalem gibi incecik parmakları vardı. O incelik ve narinlikteki parmaklarla nasıl beş kişiyi öldürebilmişti? Sırasıyla Adana, Adıyaman, Afyon, Ağrı ve Aksaray’da cinayetler işlemiş ve Amasya istikametine doğru giderken Yozgat-Çorum yolunda yakalanmıştı. Polis ve jandarma ekipleri cinayetlerin plaka sırasına göre işlendiğini düşündüğü için Amasya’da hazırlıklar yapmıştı ancak katil, alfabetik sırayla gittiği için Amasya’daki güvenlik güçlerinin hazır olduğu esnada Aksaray’dan aynı cinayet haberi gelmişti. Her cinayet bir yol kenarında işlenmişti. Maktullerin ortak özellikleri; erkek, kulakları kesilmiş, sol bacakları kırılmış olmaları ve her birinin de kafasının aynı bölgesine aldığı darbelerle öldürülmüş olmalarıydı. Bu kızın, henüz 21 yaşında ve bu kadar cinayeti nasıl ve ne için işlediği tüm kamuoyunun da ilgi odağı olmuştu. Salondaki herkes en az benim kadar meraklıydı. Sadece katil oldukça rahattı. Polise verdiği ifadesinde “Mahkemede zaten anlatacağım için uzunca anlatmama gerek yok. Bütün cinayetleri ben işledim.” şeklinde bir şeyler söylemişti. Herkes kızı şaşkınlıkla izlerken cinayetleri nasıl işlediğini sordum. Bunu yapacağına inanmadığım için birileri suçu üzerine almasını söylemiş olmalılar diye düşünüyordum. Ben böyle düşünürken o anlatmaya başlamıştı.


“Adana’da hukuk fakültesi öğrencisiydim. Otostop yaparak bir arabaya bindim. Planladığım herhangi bir şey yoktu. Sadece otobüs parasını bir kez vermemek ne kadar kâr ettirir diye merak etmiştim. Bindiğim arabanın şoförü, hakkımda her şeyi merak ediyordu. Onun arabasına binmem ve o yolculuğu birlikte yapmamız sonucunda beni kendisinin bir diğer aracı olarak göreceğini öngördüm. Bu durum, onu öldürme sebebim değildi. Sadece onu öldürmemi kolaylaştırdı. Makas atabiliyor musun, dedim. Yakarım asfaltı, dedi ve araçların arasından hızla geçmeye başladı. Ben de onu överek cilve yapmaya çalıştım. Arabadan atla desem atlayacaktı. Vaktin varsa biraz doğa yürüyüşü yapalım, dedim. Vaktinin olup olmadığını bilmiyorum ama vakit ayıracağından tipi ve hareketlerinden dolayı oldukça emindim. Sürekli bana iltifat etmeye çalışıyordu. Yanlış anlamamı da istemezmiş ama güzelmişim. Güzelsin demekten yanlış anlaşmalar doğmasına sebep olan tiplerin bunu demesi canımı yaktı ama o an onu öldürmeye odaklanmıştım. Olay yerine geldiğimizde yürümeye başladık. Bana dokunmaya çalıştı. Acele etme, diyerek kendimi korumaya çalıştım. Böylece bir şeyler olacağı umuduna kapılmış ve ne dersem yapacak hale gelmişti. İnerken telefonumu bilerek arabada bırakmıştım. Telefonumu getirmesini rica ettim. O giderken çantamdaki taşı elime aldım. Elim hâlâ çantanın içerisindeydi. Yanıma geldiğinde telefonumun şifresini söyleyerek numarasını yazmasını istedim. O heyecanla numarasını kaydettiği sırada kafasına taşı vurdum. İlk sendeledi ama aniden tekrarlamaya başladım. Öldüğünden emin olduğumda çantamdaki makasla kulaklarını kestim ve son olarak ayağını kırmaya çalıştım. Kulak ve ayaklarına öldükten sonra dokunmama o an için anlam verememiştim ama daha sonra bunları neden yaptığımı anlayarak imzam haline getirdim. Yakalanmak istiyordum çünkü ne bu ölümlerin sonu gelecekti ne de kimse nasıl ve neden olduğunu bilmeyecekti. Yine de yakalanana kadar elimden geldiğince öldürecektim çünkü ben öldürmekle besleniyorum. Bunları olay yerinden uzaklaşırken düşünmüştüm. Öldürdüğüm kişinin başında feryatlar etmeden uzaklaştım.


Biraz zor olsa da bulunduğumuz yerden geriye dönmek yerine farklı farklı yollar çizerek anayolun bambaşka bir yerinde buldum kendimi. Farklı bir arabaya binerek ilerledim. Arabasına alan kişi, sapıklık yapmamış ve makas da atmayan, kurallara uyan temiz bir insandı. Onu öldürmem için hiçbir sebep sunmamıştı bana. Bir yerden sonra yolumuz ayrılıyor diyerek indim arabasından. Sonrasında iki farklı araçla kısa mesafeler gittim ve herhangi bir sorun daha yaşanmadı. Son olarak bindiğim arabada Adana sınırları içerisinde yaşadığım şeylerin neredeyse aynısını yaşamaya başlamıştım. Adana’da yaptıklarımın aynısını yaptım ve onu da aynı şekilde öldürdüm. Adana’daki olayın üzerinden 24 saat geçmişti ve ikinci cinayette Adıyaman sınırları içerisinde olduğumu fark etmiştim. Uykusuz ve yorgundum. Yine de Nemrut’u görmeden gitmem diye bir süre gezdim. Orada karşılaştığım bir turizm şirketi Eskişehir’den öğrenciler getirmişti. Onlardan rica ederek ve ücretini ödeyerek Eskişehir’e gitmek için otobüslerine bindim. Kimseyle pek konuşmadan uyuyarak Eskişehir’e gelmiştim. Eskişehir’in meşhur caddelerinde ve sokaklarında gezdim. Haritadan gidebileceğim yerleri ararken Afyon’un buraya yakın olduğunu gördüm. O an Adana, Adıyaman, Afyon diye alfabetik olduğunu fark ettim. Bundan sonra bir şeklim olsun diye alfabetik cinayetler işleme kararı aldım. Bu kararı almamın amacı, nereye gideceğimi bilmekti. Böylece Afyon tarafına yola çıkmak için otostop çekmeye başladım. Önce bir kadınla kısa yolculuk yaptım. Cesaretli birisi değildi, bu yüzden onu öldürmedim. Ayrıca Eskişehir sınırları içerisinden çıkmamıştık henüz. Sonrasında lüks bir arabaya binmiştim. Hiç zorlanmadım. Alkol ve çeşitli maddeler aldığı için zaten oyuncak kıvamına gelmişti. Ona da aynı taktiği yaparak öldürdüm.


Anlayacağınız hâkim bey, bu cinayetleri aynı yollardan işledim. Hiç de zorlanmadım. Ağrı ve Aksaray'da da neredeyse aynı şekilde oldu. O ara yollarda zorlandım. Erzincan’da da bir cinayet işlemek zorunda kaldım ama seri bozulmasın diye ona aynı imzaları bırakmadım. Kulakları ve bacağı sağlamdı yani. Detayları ayrıca vermem gerekirse yine veririm de bir bardak su alabilir miyim? Ağzımız kurudu.”


Şaşkınlık içerisinde “Hemen bir su verin.” dedim. Tüm salon donmuş bir şekilde o rahatlığı ve güzelliği izliyorduk. Birisinin suçunu üstlenmiş olma ihtimalini silmiştik. Bunu kanıtlarıyla silmemişti. Öyle net konuşuyordu ki doğru bildiğimiz şeyleri yalanlasa “Haklısın.” diyecek gibiydik. Detaylarını elbette anlatacaksın ama öncelikle başka cinayetler de mi var ve tüm bunları neden yaptın, dedim.

“Kaç cinayet olduğunu sayamam şimdi. Tek tek anlatırım hepsini. Şu an seri hakkında konuştuğumuz için öncelikle bunun nedenini anlatmak istiyorum. Böylelikle diğerleri de anlaşılacaktır.


Ortaokul öğrencisiydim. Okulun bir gezi planı vardı. Gezi planı dahilinde birçok ilin turistik yerlerini gezecektik. Meşhur yemekleri yiyecektik. Bu geziye hak kazanabilmek için çok ders çalışmıştık. Sınırlı bir sayı vardı ve bu durum dönem başında öğrencilere vadedilmişti. En çok isteyenler arasında ben de ortalama denilecek derslerimde oldukça başarılı olmuştum. O geziye katılmak istiyordum çünkü babamın beni o şekilde gezdirecek imkânı yoktu. Geziye hak kazanmıştım. Babam, annemin hazırladığı çantamı bir eline alırken diğer eliyle de elimi tuttu. Okula yaklaştığımız esnada bir araba, diğer arabalara makas atarak kontrolünü kaybettiği için ön tarafıyla babama vurdu. Babam, elimi bırakmak zorunda kalmıştı. Sonra bana da arabanın yan tarafı vurmuştu. Babam gözlerimin önünde uçarken ben de yere yığıldım. Hatırladığım tek şey babamı, elimden kayıp gittiğinde havada görmemdi. Bize vuran araç kaçtı gitti. Ayağa kalkamamıştım. Yerde kafamı vurduğum kanlı taş vardı. O taşı sımsıkı tutmuştum ve babamın cansız bedenine bakarken 'Beni neden öldürmedin!' diye taşa kızıyordum. Arkadaşlarım gezideyken ben ise ayağım alçıda ve babamın taziyelerini kabul ediyordum. Bir yandan da o günden sonra çeşitli hastalıkların başlangıcı olduğunu bilmediğim annemin acılarını dindirmeye çalışıyordum. Acım çok büyüktü ama bunu yaşayamıyordum bile. Hatta 'Çocuk farkında bile değil.' denildiğini duymuştum. Onlardan daha çok bir şeylerin farkında olduğuma emindim. Hepsini öldürmek istiyordum.


Annem, üzerinden yıllar geçse de iyice kötü olmuştu. Annemi çok seviyordum, sürekli onunla ilgileniyordum ama bazen içimden onu, beni babamla göndererek babamın ölmesine sebep oldu diye öldürmek istiyordum. Psikoloğa gittim. Sonrasında çeşitli birçok doktor gezdim. Kaza esnasında kafamı vurduğum bölgede oluşan bir kist ben büyüdükçe zamanla büyümüş. Büyüyen bu kist, kötüyü destekleyen nöronlara baskı yapmaya başlamış. Böylelikle bu istek ve arzu doğmuş. Bunun farkında olarak doktora gitmem ise iyi yönde bir durummuş. Bu yüzden 'Kendin atlatacaksın.' dediler. Psikolog tedavisine devam ederken annem ölmüştü. O sırada daha çok öldürme isteği oldu. Psikoloğa yalanlar söyleyerek bunu atlattığımı söyledim. Yoksa bu durum büyüyecekti. Sonra üniversiteye başladım. Kendim çalışarak kazancımla eğitim hayatımı sürdürüyordum. Bu seri o kazaya dayanıyor ama onun dışında kötülük, yanlış aramadan öldürdüm insanları.


O kaldırım taşını o zaman kanıyla birlikte almıştım. Kafamda cinayet işleme isteğini uyandıran taş bugün benim silahım oldu. O gün sol ayağım kırılmıştı ve bu yüzden bütün ülkeyi gezerken öldürdüğüm trafik magandalarının da sol ayağını kırmak istedim. Bir trafik magandası, babamı, hayallerimi, umutlarımı tek bir vuruşla sonlandırmıştı. O ceza bile almadı. Ben de makas atabilen kim varsa her ilde en az bir tane öldürsem belki de bir kişinin daha babası, hayalleri, umutları yok olmaz istedim. O magandaları arabalarına benzettim. Kulaklarını arabalarının aynasına benzeterek kestim. Sadece kendime imzalar oluşturmak istedim. İlk başta tesadüfen de olsa bunlar bilinçaltımda çok daha önceden yer edinmiş. İntikam yeminleri edilmiş gibi cinayetler görünse de öyle değil. Ben öldürmeden duramıyorum. Bir biniş kârım olsun diye binmediğim otobüsün sonucunda işlediğim cinayetler bir intikam gibi göründü ama ben öldürdükçe babam, annem, hayallerim, umutlarım geri gelmedi. Öldürmenin bir ceza olmadığını da biliyorum. Bu yüzden bugün hakkımda idam kararı vermeyeceğinizi de biliyorum ama bunları bilmeme rağmen elimde olmayan bir şekilde ölüm cezası veriyorum.


Hâkim bey, ben öldürmezsem yapamam. Bu gerçeği kabullenmekten başka çarem yok. Beni hapse atıp bir koğuşa koysanız oradaki insanları da öldürürüm. Beni tek başıma bir hücreye atmanızı istiyorum. Öldürecek kimse bulamazsam kendimi öldüreceğim.”