şu ben

şu yumuşacık karnın

elim yüzüm kan içinde

gözlerim kuru

kurşun gibi ağır ellerim

dudaklarım ve duvar saati

ne çok şey var duvarlarımda

açıklamış çatlaklar, kırmızı lekeler

bu yüzüme çarpan sözler

inip caddeye sürüklüyor beni

ekmek yiyiyorlar

pazularına kan dolmuş

tenleri simsiyah, geceden ağır dertleri

kalın ve haşin kanları, donuk

portakal bahçeleri yanında

murç sesleri

buhur kokusu

ekmek yiyorlar

pamuktan beyaz

buluttan hafif

suyu ve kumu boğan elleri

ekmeği parçalıyor

tahin helvası yiyorlar

bağdaş kurmuşlar

dişlerini geçirmişler içkilere

bir şarkının gözlerine bakıyorlar

yumuşacık karnın

his dolu

bu memelerini yüzümde sakladığın andır

kimseye göstermediğin kirpiklerinde

bir melek dans ediyor

hiç aklımda yokken atlar

güneşten camlara haber çekiyorlar

artık kim taşır beni sırtında

çekip kim koparır benim suretimi

nasıl alaşağıyız hayatın görülmedik tarafları karşısında

ister güvercin kafasını kopartan ol

ister kurşunun önüne atlayan

acizsin

bir duygu karşısında

şu duvarlara çarpan sesim benim

yazdığım mektupları fısıldar

bir deniz içimde çalkalanır durur

başımı yasladığım tüfek

boğazımdan akan nehirler

dilimde kıraç tarlalar

hep aynı şeyler

çiçekler, insanlar, çıplak kadınlar, hasat zamanı

sırtımda dünyalar

önümde yokuş ve çakıl taşları

çıplak ayaklarından öptüğüm

sarılarak anımsadığım günler

işsizlik, enflasyon, denge bozan alakasız kelimeler ve nutuklar

içim bulanık bir deniz

durmaz, çalkalanır

begonya içinden güllere

ve işte şu yağmurlar, siperler

katışıksız uzak kent ben

kendime oyduğum kahverengi aşk

şanoda patlayan tabancalar

ille de titreyen ruhum

yollardan

caddelerden

ve renklerden ben

anlam kovalıyorum

bahçelerden yaprak

orospulardan yürüyüş

pazartesinden oyunlar

deniz saçlarında bir yerlerde

dünyadaki bütün gökler aynı

bulutlar aynı

denizler aynı

yoksulluk aynı

ölüm aynı

toprak aynı

mavi bir hissin farklı

bir bana gümüşten şefkatin

ancak sevgi uzaktan boğulur elbet

silinir sevgi

aklın karşısında, mantığın ellerinde

mor renkli çatlak dudaklarımdan

dokunulmaz gözlerine

yazdığım onca üşüyen şiir

dudaklarım kan koyuluğunda

karanfil boğuyorsa ter kokusunu

içimi zorlayan deniz kusuyorsa yosununu

bir ışık esmerliğinde yanakların

ceviz ağaçlarından sert gölgen