Parmağım koptuğu için artık yazı yazamıyorum. Sağ elimin işaret parmağı ilk eklem yerinden koptu. Senden yana ilk. Yüzüne doğrultup sallayınca sana en yakın eklem.


Ben parmağımı çıkarmıştım, hızlı bir çekiş. Deriyi esnetmiştim, tırnağım ağırca sallanıyordu. Bir hafta on gün dayandım. Günden güne acısı azaldı. Orta ve baş parmaklarımla tırnağı destekliyordum. Üçü birlikte hareket ediyordu. Kalemi deliğe sokuyordum ve yine yazamasam da çiziyordum. Aklıma gelen kelimelerden nesneler ve şekiller uyduruyordum. Zihnim canlıydı parmağımın acısı hayal gücümü genişletmişti. Örneğin uzayı yazmak istediğimde, evren bir çay bardağı altlığı oluyordu ve kırmızı motifli döngüyü resmediyordum. Siyah noktalar tanrının ayak izleriydi. Güneş doğunca yürüyüşe çıkıyor ve kullarını selamlıyordu, bu görevden artık yorulduğunu hissediyordum. Ve mesela bazen telefonu yazmak isterdim. O zaman beyaz bir delik yapıyordum. Ve içine bir şeker atıp yanına çay kaşığı koyuyordum. Telefon tatlı bir şeydi ve bizi oyalıyordu, böyle düşünmüştüm. Bir keresinde de kendimi yazmak istedim ve işaret parmağı kopmuş bir el çizdim. Bu bir görü gibiydi, korkmuştum.  


Bir hafta doldu, on gün sonra doktor kapıma geldi. Bu parmağı koparmamız gerektiğini söyledi. Nasıl olacağını bilmiyordum, ona elimi uzattım, o da beni kucağına alarak hastaneye getirdi. Bir sedyeye oturttu, başımı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. Bana esrarını verdi, dönmeye başladım. Her yeni evrede kahkahayı basıyordum. Gözlerimi açınca dizlerime yığılıyordum. Kaosa rağmen parmağımı kavradığını hissettim, başımı yastığa koydum, sımsıkı yumdum gözlerimi. Tırnağımı iki parmağının arasına sıkıştırdı, sağ sola oynattı, gözlerimden yaşlar dökülüyordu. Derim bükülüp zayıflayana dek parmağımla oynadı. Bıçaksız bir doktor olmasına rağmen yetenekli ve zekiydi. Eklemin çevresi morardı, vücudumdaki kan azalmıştı üşüyordum. Doktor az kaldığını söyledi. Saydım, yedinci dönüşte tık diye bir ses geldi. Parmağım sarardı, soldu. Artık benim bir parçam değildi. Bunu iliklerime kadar hissettim. Acımıyordu ve bir yabancı olmuştu. Sanki bu, doktorun üçüncü işaret parmağıydı ve parmağıma tırnak taksın diye sedyeye yatmıştım. Bu fikre sinirlenerek hızla ayağa kalktım. Dur dedi, yatmalısın. Hayır dedim, bu kadarı yeterli. Eve dönüş yolunda tırnak sarkaç gibi sallanıp durdu. Onu koparmak, onunla teması tamamen kesmek istiyordum. Tekele uğradım, tek yara bandı ve tek sigara aldım. Sigaram bitmişti sinirliydim, üstüne parmak dert olmuştu. Oturduğum bir bankta eklemi yara bandı ile sardım. Sigaramı yaktım, çökmüş havayı ve boşalmış sokakları seyretmeye başladım. Karşımdaki binada bir kadın külotlarını asıyordu, beni görünce hayırdır der gibi kafasını salladı. Ona bakmayı kestim.  


Orta parmağın üstündeki sigarayı esnek deri örtüyordu. İşaret tırnağı hafif aşağı sarkmıştı. Parmaklarım ısınmaya başladığında artık sigarayı atmam gerektiğini biliyordum. Ama bırakmadım, parmağa ne olacak görmek istiyordum. Esnek ve şeklini yitirmiş deriyi izmaritin ucuna iteledim. Ateşi o daha çok hissediyordu, ben dişlerimi sıkarken tepkisiz kalmayı başardı. Dakikalar sonra ten rengi karaya çalmış, bant ise yanarak deriye yapışmıştı. Parmağın üstünde yabancı bir katmandı artık, eşitlenmiştik. Külotlu kadın beni izliyordu. Bu görüntü keyiflendirdi sigarayı yere attım. Ayaklandım, parmak sallayarak ve ıslık çalarak yürüdüm. Eve geldiğimde tırnağı kırmızı bir oje ile boyadım. Şimdi bana ait olmadığı tescillenmişti. Parmak sigara ve oje kokuyordu. Onu ağzıma aldım. Kendime bir kahve yaparak günü kapattım.