“Kaç hayal hapsi gördü aynı kuş kafesinde”

-Mabel Matiz


- İlk önce yapbozun parçalarına teker teker göz gezdirelim bakalım. Şimdi elimizde bir çiçek notu, mektup ve muska var. Çiçekteki not seni mektuba götüren bir aracıydı sadece, yoksa kim bilir ne zaman açıp bakacaktın torpidoya. Notun bir önemi yok, gelelim mektuba. Mektubu işlediği cinayetle senkronize bir zamanda okumanı istedi. O halde, rahatça görebileceğin yan koltuğa bırakmak varken neden torpidoya koydu ki, ne diye çiçekle uğraştı?


Ferhunde, gözlerini denizden ayırmadan cevap verdi:


- Üçüncü bir şahısla değil direkt benimle iletişim kurmak istiyor çünkü. Senin dediğin gibi yapsaydı ben dalgın dalgın mektubu gördüğümde korkup görevliye ya da polise haber verebilirdim. Sadece benimle muhatap olmak istiyor, çiçekle beni buna hazırlamış oldu.


Komiser Sinan, başını onaylıyormuş gibi sallayıp ellerini göğsünde kavuşturdu:


- O zaman gelelim bol imgeli mektubumuza. Mektubu yazan kadın mı erkek mi bilmiyoruz, yaşıyla ilgili bir çıkarımımız da yok. Mustafa diye bir erkek adı geçiyor ama kardeşi de olabilir kuzeni de. Belki de arkadaşı, neden olmasın? Testi, güvercinler ve rahim… Evet, burada kadın olduğu çıktı ortaya. Babasının söylediği Ya Kuddüs ve kendisinin karşılık verdiği Ya Kahhar…


Böldü:


- El-Kuddüs her türlü eksiklikten uzak olan, El-Kahhar ise her şeye hâkim ve galip olan demek. Bu iki sıfat arasında herhangi bir bağlantı yok gibi gözükse de bütüne bakınca sanki babanın söylediği olumluymuş da kendisinin dediği ona zıtmış havası seziliyor.


- Orası da çok muğlak ve tüm bu muğlaklıklar bize gösteriyor ki katil tüm bu bilinmezlikleri yeni kurbanları vasıtasıyla çözdürmeye çalışacak. Elimizi çabuk tutmamız lazım ama gel gör ki elimizde hiçbir şey yok, mektuptaki parmak izleri bile silinmiş.


Masadaki kâğıtları karıştırarak devam etti:


- Dün geceki cinayet mesela, adamı boğarak öldürmüş. Doğal olarak bir boğuşma beklersin değil mi ki mutlaka olmuştur da ama ne olay yerinde ne de maktulün tırnak diplerinde deri hücrelerine rastlanmamış. Muhtemelen arkadan eldivenle saldırıp iple boğdu. Maktul, olay olmadan yaklaşık 10-15 dakika önce salondan ayrılıp abdest alıyor, sonra da yatak odasına namaz kılmaya gidiyor. Zaten ne olduysa o an olmuş, işini o kadar sessiz halletmiş ki kadın uyumaya geldiğinde fark etmiş durumu. İfadeler bu yönde.


- Kusursuz tasarlanmış bir cinayet. Peki ya muska?


- Baş komiser muskayı bulana kadar ekonomik yaklaştı olaya; inşaat şirketi falan var ya bunun, e tabii bu Şifacılar da iktidara yakın, dedi hani belki ihale kovalarken birinin canını sıkmıştır. İşte ne zaman ki muskayı buldu, o zaman değişti işin rengi.


Ferhunde, parmağıyla muskadaki yazının fotoğrafını işaret etti:


“Ferhunde, 27 yaşında bir Afgan kadınıydı. Öğretmen olacaktı.”


Sinan devam etti:


- O kısmı da bizim Nahide araştırdı, hani şu feminist olan var ya. Bu muskada bahsedilen şahıs, Ferhunde Melikzade adında Afganistanlı bir kadınmış. Melikzade, 2015’te Kabil’deki bir türbeyi ziyarete gidip türbenin önünde muska satan bir adam görüyor ve İslam’da muskanın yerinin olmadığını, bunun Kur’an’a aykırı olduğunu söylüyor. Suçlanan falcı bunun üzerine itibarının zedelendiğini düşünmüş olacak ki sinirlenmiş ve onu tezgâhından kovmuş. Ferhunde yaklaşık bir ay sonra tekrar gidiyor aynı türbeye, tarih 19 Mart 2015; onu gören muska satıcısı planını devreye sokup elindeki birkaç parça kâğıdı yakıyor ve eski bir Kur’an’ın içine koyup bağırmaya başlıyor “Kadın Kur’an’ı yaktı, siz nasıl Müslümanlarsınız? Gelin, dinimizi savunun!” diye. İşte o an başlıyor olaylar, Ferhunde’nin etrafında bir anda dev gibi bir kalabalık toplanıyor ve ona Kur’an’ı neden yaktığı soruluyor. Kadın haliyle reddediyor bu iftirayı ama kalabalık inanmıyor. Sonra polisin biri olaylara müdahale edip Melikzade’yi sorguya götürmek istiyor, tam aralarında münakaşa ederlerken linç kalabalığından biri Ferhunde’yi yere düşürüyor. Kadın yerdeyken onlarca kişi tarafından tekmeleniyor ve kanlar içerisinde kaldığı halde insanların öfkesi dinmiyor. Havaya ateş açan polisse ya kalabalığı dağıtamıyor ya da dağıtmak istemiyor, nihayetinde onu kurtarabilmek için bir çatıya çıkartıyor.


Ferhunde başını eline yaslayıp içine derin bir nefes çekerken Sinan devam etti:


- Hırsını alamayan grup Melikzade’yi o çatıdan aşağıya atmış, düştükten sonra da tekmelemeye devam etmiş, yetmemiş bir de yolun ortasına taşıyıp üstünden arabayla geçmiş. Bitti mi dersin, hayır. Bir nehrin kenarında taşlayıp en son üstüne benzin dökerek yakmışlar. Olay bu.


İkisi de uzun müddet birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Sessizliği bozan Ferhunde oldu:


- Peki, sence bunun cinayetle ya da benimle alakası ne?


Sinan arkasına yaslandı:


- Melikzade’nin neden linç edildiğini hatırla, toplumsal yozlaşmayı düzeltmek istedi ama cahil halk onu anlamadı. Katil bu cinayetler aracılığıyla sana derdini anlatıyor ve senden Afgan Ferhunde gibi bir şeyleri açığa çıkarmanı istiyor, yani ona yardım etmeni.


- Bana zarar vermeyeceğini nereden bilebilirim ki, belki bunların hepsi birer oyun.


- Ferhunde, dedi öne doğru eğilerek. Katil, aracının torpidosuna kadar girmiş, koskoca iş adamını kıskıvrak öldürmüş; işinde bu kadar mahir biri seni oyuna getirmek için uğraşır mı zannediyorsun? Onun derdi başka, o senin araştırmanı istiyor ama sadece senin, kimseyi araya katmadan senin çözmeni istiyor. İşte burada bizim de titiz çalışmamız lazım, emniyet eninde sonunda delil bulacaktır. O delilleri biz de öğreneceğiz ama oklar sana asla çıkmamalı, çıktığı an katil mesaj iletmeyi keser. Ayrıca cemaatin emniyet içerisindeki adamları da en az bizim kadar araştırıyor olayı. Sen kanalda, ben karakolda birbirimizle sürekli koordineli ilerlememiz lazım.


Genç kadın başını onaylar gibi sallarken Sinan’ın telsizi çaldı:


- 5373 merkez, 5373 merkez!


- 5373 dinlemede.


- Psikolog Süha Kaplan Nişantaşı’daki kliniğinde ölü bulunmuş amirim, ağzında muska olduğuna dair ihbar aldık.


Sinan telsizi eline aldı:


- 5373 merkez, olay yerine intikal ediyorum.


***


 Ferhunde, hesabı ödeyip aracına bindiğinde bu sefer yan koltukta buldu mektubu. Kâğıdı açtığında yine aynı el yazısıyla karşılaştı.


“Bana hak verir sandım, beni bu kafesten kurtarır sandım. Çekyat altlarında, inşaat köşelerinde kaç defa öldüm ben, sayamadım. Nasıl inkâr edebildin doktor, beni onlara nasıl verdin?”