İçimin dünyaya sığmadığı bir gündü

Senin beni bilmediğin bir gündü

Her günüm gibi bir gündü anlayacağın

Yürürken pek de kalabalık olmayan sokaklarda 

Hiç istemeden caddeye gelmiştim

Mercedes'lerin geçmesini bekleyip yol boşaldığında

Sağımı ve solumu kontrol ederken

Omzumdaki meleklere selam verdim

Öyle bir gündü ki bu bahsettiğim

Bir taşa yaslandım karşıya geçtiğimde

Ayaklarımı kaldırım taşlarının çizgilerinden taşırmamak için bir çaba vermedim

Bilirsin takıntılarımdan taviz vermem

Hayır, bilmezsin


Kapattım gözlerimi

 insan, annesinin yanında değilse güvenip de iki gözünü kapatmamalı artık bu dünyada

Ama annem benimledir diye kapattım

Bilir diye, dedim ki

Ben böyle kendimden taştıysam, taşlara tutunduysam hiç sevmediğim caddelerde

Anam değil midir o benim? 

Ben düşecek gibi olsam hissetmez mi?

Hisseder elbet

Ben derdimi yazarım ya, çekinir saklarım ya yazdıklarımı ondan

Nafile bir kaçıştır, bilirim

Anneler yavrularının derdini bilmek için yazdıklarına mı ihtiyaç duyarlar?


Aşkımın dünyaya sığmadığı bir gündü

Bir amcayla bir teyze durdu aniden önümde

Oku yavrum, dedi teyze

Etrafıma baktım, ilk emir gibiydi

Hira'nın taşlarına yaslanmadığıma emindim halbuki

Ürperdiğimin etkisini henüz atlatmışken

Devlet kapısına girdikten sonra rahat edersin, dedi amca

Bir şeycikler olmaz, lakin sigortanı yaptır muhakkak

Bu beni daha da korkuttu

Hangi kapıydı bu bana rahatlık vaat eden

Her yaz, gizlice annemin güzel örtülerinden örtüp gittiğim Kur’an kursunun bir teneffüsünde

Caminin avlusunda, gölgelikte oturmuş dua eden amca 

Beni yanına çağırıp dememiş miydi

Küçük kızım, Allah’ın kapısından başka kapıya ihtiyaç duymaz insan

Ama o kapıyı çalmayı asla ihmal etme

Demek ki dedim, bu dünyada amcalar da hemfikir olmayabilir


Önümden insanlar geçti

Yorulmuştum ayakta dikilmekten

Neden bu taşa yaslanmış olduğumu bilmediğim gibi

Kıpırdayamamamın da bir izahı yoktu

Az ötemde bir çocuk düştü

Ağlayarak önümden koştu

Ondan tarafa çevirince yüzümü 

Bana gülümseyen bir kadın gördüm

Beli bükülmüş, bastonu yok

Özenli giyinmiş yalnız öyle de mütevazı

Anlam kazandı sanki duruş eylemim

Dedim ki kendime

 “bir kişiye gülümseyeceğim

bir kişi de bana gülümseyecek 

sonra evime gideceğim”


Çok sürmeyecekti tahminimce

Ben güldüm, kimse gülmedi

Öyle kötü baktılar ki, eve gitmem çok uzun zaman alacak sandım

Çünkü kararlıydım, biri bana gülmeden bu kaldırım taşından yanındaki kaldırım taşına basmayacaktım

Takıntılarımı terk etmek daha uzun sürsün isterdim 

Erkekler gördüm, rahatça gülümseyemedim, yalan yok

 biraz daha kalıp başkalarını bekleyebilirdim

Genç kızlar gördüm sonra

Neden kaçırdılar gözlerini

Hiç yapılmamış bir şey yapmışım gibi bakıyordu insanlar

Vazgeçmedim lakin tedirgin olmuştum

Hakikaten kimse gülmeyecek miydi gülümseyen birine


Trafik ışıklarının altına bir kadın geldi

Ve hemen ardından, çekiştirdiği haylaz bir oğlan

Annesinin sinirlenmesini görmezden gelip çocuk

Etrafına baktı

Göz göze geldik

Heyecanlandım, benden önce davrandı

 Öndeki yeni düşmüş iki dişinin arkasında bıraktığı koca boşluğa aldırmadan

Boşluklardan daha koca bir gülümsemeyle selamladı beni



Dünyanın kendisine dar geldiği bir gündü

Şarkılar söyledi rüzgar, çocuğun gülüşüyle canlanan esintide

Anladım artık

Allah’ın kapısından yüzümü çevirmedikçe

Çocukların gülüşlerini kaçırmadıkça

Anlaşmazlığa düşen amcalara

Asık suratlı çok sayıda yetişkine

Ve devletin sigortalarının verdiği huzura rağmen

Bu dünyaya katlanabilirdim

Düşünmeden yürüyebilirdim her gün yürüdüğüm bu yolu şimdi

Annem belini doğrultsun diye doğruldum yaslandığım taştan

İlk adımda sendeledim, gözüm karardı aşktan