Hiçbir yere ait değildir ruhum. Böylece, yani gezinti halindeyken, başkalarıyla soluklanabilir. Ama o çok kırılgandır ona göre. Yani incitebilirsiniz incinmişliğe alışık olanı. Belki de bir şarkıya sessizliğiyle eşlik ettiğini görünce ahenginde kaybolursunuz. Sonra sizi de katar götürür önüne. Ruhlarınızın incindiği yerler birbirlerine değerek dans eder sessizlik eşliğinde. Ama bir çıt sesi yerle bir eder her şeyi bir anda. O ses incinmiş yerlerinizin ayrılmasına da yol açar. Artık o kadar hayret etmezsin onun yalnızlığına ve hayranı da olmayı bırakmışsındır sessizliğinin. Kendini ne yapacağını ve nerede bulunduğunu bilememe halinde bulursun. Daha doğrusu bulamazsın. Ve artık dans da edemiyordur ruhun başkalarıyla. Eşlik de edemiyordur ıslığıyla şarkılara. Ama sen onu başkalarında aramanın aptallığını fark edene dek sürükler durusun peşi sıra. Hem de yeri apaçık ortadayken… Belki de hayat bizi yalancılayana dek işimize geleni gerçeğimiz kabul etmek rahatlatır bizi. Kendimize söylediğimiz yalandan dolayı yalancı da saymayız kendimizi. Çünkü yalanın kendimizle aramızda lafı bile olmayacak kadar masum olduğunu kabul ederiz. Hem de o masum olarak adlandırdığımız mumun tüm aydınlığına rağmen eriyerek ruhumuzu mühürlediğini göz ardı ederek yolumuza devam ederiz. Ve en önemlisi kendimi her kaybedişim, belki de yeni bir kendimi buluşumdur. Çok da parlak olmayan geçmişimin ayak bağı olmasıdır beni muzdarip eden. Belki de yaşamım dairesel bir pist etrafında geçiyordur ve ben hangi yöne gidersem gideyim yaklaşıyor oluyorumdur kendime ve de yabancılaşıyor oluyorumdur benliğime. Benliğim, "yabancıların en tanıdığıydın" sen. Sana hiç güvenmemem gerektiğini bilen ben kapı dışarı da edemez seni. Ele avuca da sığmazsın sen. Ne tam olarak girmek istersin ne de tüm hükmünü göz ardı edip çekip gitmek.

Kendimi adlandırma çabam da çoğunlukla yaşam denilen bu akışta her an değişen kişinin ben olduğuna inandırmakla geçiyor kendimi. Ya da kandırmak diyelim... Ama onlar ardı arkası kesilmeyen ve ne zaman yitip gideceği belirsiz olan misafirleri dünyanın. Hepsi bir bütünün parçası hem de eksik bir bütünün, benim. Ve galiba kendimi adlandırma çabamın sonunu da kendimi eksik bir şeyin bütün olabileceğine inandırarak getireceğim. İsyan çığlıklarımı kimsenin duyamayacağı kadar dizginleyeceğim. Ölene kadar bir bütün olma çabası yerine güzel bir parça olmayı tercih edeceğim. Hem de kimsenin bu parçayı bulamayacak kadar değerli olması umuduyla… Zamana kafa tutmak yerine zamanın kafasına vurarak benim de bir zamanlar var olduğumu ve her şeyin ben varken var olduğunu öğreteceğim ona. O ne kadar istemeden barındırsa da içinde geçmişimi ben onun sırtına yeni şeyler yüklemek için yaşıyor olacağım. Hem de yüklediğim şeyleri ileride yollarıma çıkarmasına aldırmadan ve de tüm yol boyunca yokluğunu esirgemezken yanımdan ona korkularımı bağışlıyor olacağım.