Alıştığımı zannettiğim yalnızlığımdan sıkıldığımı fark etmiştim. Yıllar geçmesine rağmen hâlâ alışamamış olmak beni üzüyordu. Belki de bu üzgünlük, alışamamak değil de gerçekten yalnızlığın kendisiydi. Yalnızlığın beni üzdüğünü hiçbir zaman kabul etmemiştim. Aksine, yalnızlığımdan mutlu olduğumu dile getirdiğim zamanlar oluyordu.


Yalnızlığımdan kısa bir süre için de olsa uzaklaşmak istemiştim. Ocakta pişmeye hazır olan yemeğin altını söndürdüm. Yalnız başıma bir şeyler izleyerek yemeğimi yemek bile istemiyordum. Üzerimi değiştirerek dışarıya çıktım. Hava soğumuştu ve bulutlar gökyüzünün maviliğini yok etmeye başlamıştı. Adımlarımın beni nereye götürdüğünü bilmeden yürümeye başladım. Normalde kafamı yere eğerek yürüsem de bugün öyle yapmıyordum. Bir kişinin bile selam vermesi yalnızlığıma vurulan büyük bir darbe olacaktı.


Yürümeye devam ediyordum ancak henüz bir selamla karşılaşmamıştım. Umudumu kaybetmemem gerektiğini düşünerek yoluma devam ediyordum. Buna rağmen evren bütün umudumu kaybetmem için uğraşıyor gibiydi. İnsanlardan umudumu kesmek üzereydim. Birkaç tane köpekle karşılaştım. Güzelce baktım belki kendini sevdirir diye ama onlarda hızlı adımlarla yanımdan geçip gittiler. Şimdiye kadar köpekleri görünce yolumu değiştirmemin ve korkmamın da gereksiz olduğunu o an anlamıştım. Köpeklerin insanlarla bir derdi yoktu ama biz insanlar onları düşman gibi görmekten vazgeçmiyorduk. En iyi dostlarımızı aptalca bizden uzaklaştırıyorduk. Köpeklerin peşinden ben bunları düşünürken bir kedi gelmişti. Duraksadı beni görünce. Bir anda gözleri ışıldamıştı. Bu kediyi tanıyordum. Bu şehrin en sevdiğim kedisiydi. Onunla çok karşılaşırdık ve benden kaçmayan tek kediydi. Bu kedinin gülümsemesine bile şahit olmuştum. Bu kediyle birbirimizi seviyorduk, bunu hissediyordum. Selam verecek diye heyecan yapmıştım. Kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu ama o da yavaşça geçip gitti yanımdan. Dünyanın en güzel gülen kedisi de selam vermeden geçip gidiyorsa sorun kendimde diye düşünmeye başlamıştım. Yine de bu kadar yürümenin sonucunda gördüğüm onca insana rağmen kendime en yakın hissettiğim o kedi olmuştu. Onu görmek de beni mutlu etmişti. Bir kez daha görebilir miyim diye düşünüyordum.


Tüm bu düşünceler arasında bir an açlığımı da unuttuğumu fark ederek gördüğüm ilk lokantaya girdim. Gülümseyerek selam verdiğim usta bir an duraksadı. Belki de gülümsemem ya da selam vermem tuhaf gelmişti. Buyurun demekle yetindi. Son olarak usta da insanlardan umudumu kesmeme yardımcı olmuştu. Belki muhabbet olur diye ne tür yemekler olduğunu, fiyatlarının ne olduğunu sordum. Hepsine net cevaplar vererek uzatmama engel olmuştu. Yalnızlığıma daha da çok üzülmeye başlamıştım ve bu halde bir karar vermek de zor olacak diye aklıma gelen ilk yemeği söyledim. Yemeği beklerken telefonumla uğraştım. Yemek geldiğinde de hesabı ödeyerek ve teşekkür bile etmeden çıkmıştım. Henüz üç beş adım atmıştım ki çok pişman olmuştum. Teşekkür etmediğim için kendimi suçluyordum. Ustanın da başka bir şeye canı sıkkın olabilir ve o an dalgın olabilirdi. Yalnızlığıma üzüldüğüm yetmez gibi insanların bu halinden manipüle olmama kızıyordum.


Hafif hafif yağmur çiselemeye başlamıştı. Yağmurun altında yürümek iyi gelecektir diye düşündüm ama ne tarafa yürüyeceğime karar verememiştim. Rastgele adımlarımı atarken girdiğim yolu iyi biliyordum. Bu yol, selam vermeden geçen kedinin genelde yaşadığı kulübeye gidiyordu. Belki onu görebilirdim. Birkaç kez yağmur altında o kulübenin önünden geçtiğimde kedinin de kulübenin ucundan yağmuru izlediğine şahit olmuştum. Yağmuru çok sevdiği belli oluyordu.


Yağmur taneleri üzerime ne kadar çok düşerse o kadar çok iyi olacağım ve yalnızlığımı yağmur alacak diye düşünüyordum. Gözyaşlarımı da kimse fark etmeyecekti. Bu yüzden oldukça yavaş adımlarla ilerliyordum. Yağmurun her damlasını kalbimin en derinine düşmüş gibi hissediyordum. Kalbimi yokladım. Kimseler yoktu. Ben baya yalnızmışım derken en derinde kedinin gülümsemesini hissettim. Kedim ve ben vardık. O kadar da yalnız değilmişim diye mutlu olmuştum. Mutluluğum uzun sürmemişti çünkü daha da mutlu olmuştum. Bir anda hızlıca yanımdan aynı kedi geçmişti ve geçerken gülümseyerek selam vermişti. O an için dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Mutsuz suratım düşmüş ve yüzüme nur inmiş gibi olmuştum. Hızlıca eve döndüm. Yalnız değildim. Kalbimin en derininde hiç konuşamasak da bir kedi vardı. En iyi dostum, en iyi yol arkadaşım, tek ve en güzel gülen bir kedi vardı.


Alıştığımı zannettiğim yalnızlığımdan sıkıldığımı fark etmiştim. Yıllar geçmesine

rağmen hâlâ alışamamış olmak beni üzüyordu. Belki de bu üzgünlük alışamamak değil de gerçekten yalnızlığın kendisiydi. Yalnızlığın beni üzdüğünü hiçbir zaman kabul etmemiştim. Aksine yalnızlığımdan mutlu olduğumu dile getirdiğim zamanlar oluyordu. En sonunda aslında yalnız olmadığım için mutlu olduğumu fark ettim. Bir kedi vardı, kalbimin derininde. Onunla yaşıyorduk. Görüntüm yalnız olsa da onu bir tek ben görebiliyordum. Yalnız değildim ve iyi ki vardı, kedi.