Boğazım tahriş oldu denizin tuzlu suyunda. İnat ettiğim için yüzmeye çırpınıp durdum, yuttuğum tuzlu suları tüküremedim utandığımdan. Bırak tükürmeyi yüzümü bile ekşitmedim biliyor musun?

Kediler de yüzüme bakmıyor artık, son gidişimde Kakule'yi göremedim. O kadar mı görünmez oldum sahiden? "Bugün kendini ne gibi hissediyorsun?" deseler, "Tül perde gibi." derim. "Uzunca bir süredir tül perde gibi hissediyorum."

Ama sormazlar, biliyorum.

Koltukların sararmasını önlüyorum güneşi karşıma alarak, hatta vücudumda güneş lekeleri bile var hayatım boyunca benimle yaşayacak olan.

Bir tül perdesi bile mevsimler değişirken yıkanır, ütülenir ve geri yerine asılır, Didem. Ben kendimi ütüye bile layık görmüyorum bu sıralar.

Zamanında Fındıklı'nın en ücra köşelerine attığım tohumlarımı dünyanın her yerine atıyorum şimdi. Yeşereceğinden değil ki, dünya izin vermez biliyorum. Ama artık ayrıkotu oldum ben, izin istemiyorum toprağın üstüne çıkmak için. Yuttuğum tuzlu sular da göğüs kafesimdeki kemiklerin sızlaması da bu yüzden.

Ama Didem bitmeyecek bir yolculuğa çıktım ben, cebimde annemin fotoğrafı. Çünkü ne zaman düşsem annemin gözleri beni kaldırır, biliyorum. Cebimde senin fotoğrafın. Çünkü ne zaman yaralansam bana merheminden verirsin, biliyorum. Cebimde güzel Nilim'in fotoğrafı. Çünkü ne zaman tutunacak korniş bulamazsam kendime; beni saklandığım yerden bulmaya gelir, biliyorum.


Az önce bir çocuk, scooterı ile geldi ve parkın lambasına çarptı, lambanın koruması yere düştü. Kimse umursamadı onu biliyor musun? Hatta scooterı o direğe bağladılar hiçbir şey olmamış gibi. Ben de karşısındaki bankta oturmuş kedilerin gelmesini bekliyorum şimdi. Çünkü geçenlerde Nil dedi ki: "Kediler her yerdedir."

Eğer öyleyse Kakule ile bir buluşmamız var demektir.