Bir kelebek, odamda. Benimle, düşüncelerimle, düşünmediklerimle, düşünemediklerimle, düşünmeye hakkım olmayanlarla, kitaplarımla, müziklerimle birlikte. Orada öylece duruyor. Bazen uçuyor, yerinden çok sıkılmış gibi. Üstüne veya yanına konduğu kelimelerle bakışıyor. Oğuz Atay ona, “Kelimelerden önce de yalnızlık vardı ve kelimelerden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık.” diyor. Önce afallıyor ama sonra kabulleniyor. Yalnızlık ve kelimeler, ne ki? İkisi de kelimelerden ibaret. Kelebekler de dâhil buna tabii. Hangisinin varlığı daha ağır basar, tartışılır. Geceye, kelimelere, az dinlenilen şarkılara, ey kelebek. Bir de gömüldüğümüz, gömdükleri kitaplar, ey kelebek. Dokun şimdi kelimelere, ey kelebek. Dikkat et, tuttuğun acı olmasın, ey kelebek.