Aklı Şaşırmışlara Risale yazmıştım, eski dosyaları karıştırırken yeniden buldum. Yazmak eyleminin sonucu, insanın kendi ayak izlerini takip ederek, olasılık denizinde potansiyel bir varlık olarak geçmişte bir yerde bıraktığı kendini yeniden bulması olsa gerek. Biraz saçma, biraz gülünç, çocuksu bir sevecenlik var işin içinde. Elbet bu çok kişisel. Gene, - biraz iddialı olacak ama - gösteren ile gösterilenin kavuştuğu bir şimdide buluyorsa insan kendini, geçmişte yazarak işaret edilen 'söz' de kurtarılmış oluyor kanımca. Hayret! “Felsefe yapmak” mı öğrenilir yoksa bedende yaşayan felsefe olmak mı? 


Olanaklı olan, düşünülebilir olan değil midir? (Tersi her zaman geçerli değil) Kendiliğinden yok olabilen şeyler, var da olamazlar. Öyle ki; düşünceme göre, dile gelmiş 'söz' de bir 'olmuş olan'dır bilinen fizik evrende. Bu nedenle, yazmanın gerekliliğine, hele ifşa etmeye inanmıyorum. Yine de, vasat okuyucunun sonunda tepesini attıracak, meğer ki derde düşmüş bir hergelenin zihnini açabilecek kısa tiradı, epigraf niyetine buraya koymanın bir sakıncası olmadığını düşünüyorum kendi payıma lâ teşbih diyerek. Sonuçta hepimiz, biraz eğlenmek için kendimizi görünür kılıyoruz bu mecrada. 


4 Kasım 2019 22:33


Gül Hatice Çot