Fark ettim ki hayattaki birçok şeyi belki de haddinden fazla ciddiyetle yapıyorum, birçok şeyi belki de gerekmediği ölçüde ciddiye alıyorum... Ve belki de ruhumun artık istekten de öte ihtiyaç duyduğu kadar, içimdeki çocuğun göz bebeklerini ışıldatacak kadar saçmalamıyorum...

Bunu gözlemlediğim nokta ise esas olarak yazma eğilimlerim üzerinden oldu; elimin sürekli olarak gittiği yazı türünün, kullandığım yazı dilinin çoğunlukla benzer olması... Genelde hep deneme türü ve türevleri etrafında dolanıp durmuşum, şiir yazmaya hiç yeltenmemişim mesela. Bunun farkındalığıyla geçenlerde özellikle şiir ya da ona yakın bir şeyler yazmayı denedim ama herhangi bir şey çıkaramadım ilk etapta. Biraz daha o atmosferde, şiirin o kendine has doğası etrafında dolanıp durdukça açılmaya başladığımı gözlemledim. Demek ki birtakım şeyler kilitli insanın içinde ve o kilitlerin açılması için farklı şeyler denemesi, her zaman yapmaya alıştıklarından farklılaşan şeyler yapmayı da seçerek bünyeyi şaşırtması, tabiri caizse farklı kaslarını da çalıştırmayı tercih etmesi işe yarayabilir belki de. İşte bu farkındalık ışığında bu zinciri kırabilmek ve artık istediğim her an -ne şekilde hissediyor olursam olayım- akışkan bir şekilde yazabilmek ve yazdıklarımı çeşitlendirebilmek adına; durup dururken, anlamlı-anlamsız şeyler yazmak için kendime izin vermeyi seçiyorum bu andan itibaren. Ki açılabilsin içimdeki birtakım kilitler, ortadan kalksın belki de farkında olmadan kendi kendime koymuş olduğum limitler... Yeni yeni türler deneyip kalemimin oralarda nasıl akacağını ve -benim için belki de çok daha kıymetli olan biçimde- farklı türlerin her birinin kendine has atmosferi ve tabiatı içerisinde nasıl hissedeceğimi gözlemleyebilirim. Yapabilip yapamamaların, yazabilip yazamamaların ötesine geçerek... Beğenip beğenmemeleri, içime sinip sinmemeleri aşarak... Keşif yolculuğunun salt heyecanı ve objektif bir gözlemci merakı ve dikkati eşliğinde...

Sadece yazmak, içimden gelenleri dışarıya akıtmak yani aslında. Öylece oturuyorken o anın atmosferine uygun şarkı sözleri yazmak gibi mesela. Ya da o anın atmosferiyle uzaktan yakından alakası olmayan şarkı sözleri de olabilir tabii. Uyum şart değil... O an sadece aklıma ilk gelen kelimeleri kullanarak. Hiç düşünmeden. Tıpkı bir çocuk gibi. Saçmalamak serbest... Anlatım bozuklukları, yazım kuralları ve türevlerine dikkat etme gayreti içine hiç girmeden mesela. Akışında; ne geliyorsa. Öyle çok ciddiye alıp ortaya müthiş (ya da müthiş olmasa da en azından ''eli yüzü düzgün'' denebilecek) bir sonuç çıkarma gereksinimi hissetmeden, bunu bir zaman kaybı olarak görmeden mesela. Düşünmeye, zihnin sürekli araya girmesine izin vermeden; bu sefer söz haklarının tamamını içimdeki çocuğa vermeyi seçerek... Her bir şeyin olanca ciddiyetle, resmiyetle ve prosedürler silsilesiyle yapılmakta olduğu şu dünya düzleminde; içindeki çocuğun adeta ağzını bantlayıp ruhunun en karanlık odasına onu hapsetmiş ve derinden derinden içindeki o susturduğu, asla söz hakkı tanımadığı, yokmuş gibi davrandığı çocuğunun yasını tutmakta olan yetişkin görünümlüler kervanına katılmamayı seçerek yani...

Çabasızca, zorlamadan, düşüncelerin bir an bile araya girmesine izin vermeden, hislerin akışına müdahale etmeden, içimdeki çocuğu ürkütmeden, onun cesaretini söndürmeden... Bunu bir estetik kaygı unsuruna çevirmeden... İçimde elini kaldırıp ısrarla söz isteyen yetişkin pragmatist tarafı bu sefer de ''Dur, şimdi sırası değil!'' diyerek yerine oturtmaktan gocunmayıp bunun da içinde işlevsellik, illa bir efektif taraf aramaya yeltenmeden... Sadece içimden akanlara öylece izin vermeyi seçerek... Bu sefer sadece içimdeki çocuğun o heyecanlı, masum, cıvıl cıvıl sesine kulak vererek... Bu zamana kadar zihnime bir şekilde doluşmuş, orada adeta kamp kurmuş ve yazmakla ilgili olan birçok kuralı, parametreyi, demeçler silsilesini bu defa es geçerek...

Bakalım ne kadar saçmalayabileceğim... İlk etapta biraz zorlanabilirim tabii. Bazı alışkanlıkları ve yerleşik kalıpları yıkmak, kıra kıra dönüştürmek o kadar kolay olmayabiliyor çünkü. Ama yine de denemeye değer... Bakalım ne kadar ileri gidebileceğim, bakalım ne kadar çocuklaşabileceğim... Kendime vermeyi seçtiğim bu saçmalama izni; yalnızca bunlarla, bu alanla sınırlı değil aslında. Yazma ile ilintili kısım bir nevi bir metafor teşkil ediyor bu konuda. Bu saçmalama iznini; hayatımın geneline de dengeli bir biçimde sirayet ettirmeyi, ufak ufak tohumlar halinde serpiştirmeyi düşünüyorum. Yani hayatın içerisinde oyuna daha çok yer vermek gibi... Kendime -artık yetişkin görünümlü bir insan olarak- yer yer gayet de sıkıcı denebilecek bu dünya düzleminde çeşitli oyun alanları kurmak gibi... Yaratıcı eğlenmeye daha çok alan açmak gibi...

Belki de zamanında çokça küstürülmüş, bir türlü anlaşılamamış ve derdini de anlatamamış hatta anlatmaya çalıştıkça ha bire susturulmuş, aklına gelen fikirleri heyecanla ve gerçekten değer gördüğünü hissederek doğru düzgün paylaşabileceği kimseyi bulamamış o küçük çocuğun, içsel çocuğumun (Belki sizin de vardır buna benzer hisler deneyimlemiş içsel çocuklarınız...) ellerinden sıkıca tutup, onunla aynı hizaya gelmek için eğilip dizlerimin üzerine çöküp, onun o güvensiz ve şüpheyle bakan gözlerinin içine gözlerimi dikerek olanca dikkatimle onu dinlemeyi seçiyorum. Ne söylemek isterse söylesin, hatta saçmalasın dilediği gibi... Elimde kağıt-kalem; hazır bekliyorum! Sırf buna özel alanlar açmayı seçiyorum artık hayatımda. Öyle ahım şahım bir alan, atmosfer oluşturmama da gerek yok aslında. Oturduğum yerden, sokakta yürüyorken, bir şeyler dinliyorken, birilerini ve bir şeyleri dinlemekten sıkılıyorken her an her yerden yapabilirim bunu sıklıkla.

Hem içimdeki bir şeylerin kilidini açmak, belki bu vesileyle özümün doğasını daha bir olduğu haliyle dışarı salmak, içimdeki çocuğun kıymetini aslında her an hatırlıyor olduğumu ona daha da çok yansıtmak hem de küçük yaşlarımdan itibaren etrafımdaki neredeyse herkes tarafından elbirliğiyle, zorla ve çektiğim ıstıraplarla bana entegre edilmeye adeta ant içilmiş olunan şu ciddiyet münasebetinin hala büyük ölçüde geride kalan kırıntılarından da kurtulmak niyetiyle kendime yönelik yayınlamayı seçtiğim ''Saçmalama İzni Manifestosu''nu an itibariyle yürürlüğe koyuyorum ve içimdeki çocuğun gökkuşağından hallice olduğunu tahmin ettiğim (Siyah-gri de çıkabilir tabii, o da kabul...) dünyasını keşfetmeyi, oradan ilham almayı umut ediyorum ve artık bunu tercih ediyorum!