kendimi içtiğim kahvenin telvesinde sembolize ettiğim doğrudur.

beynimden kalbime kök salmış düşünceleri görüyorum önce. bir zafer kazanmışım edasıyla elime bakıyorum, yumruk yapmışım. henüz kazanmamışım? ama hırslanmışım. demek ki kazanacakmışım. sırtımda da yükler var, zoraki ait olduğum yükler aşındırmış sırt kemiklerimi. hem kurtulmak istiyor hem de müptelasıyım karışmışlığımın, dağınıklığımın. düşüncelerim bir ağaç bedenine benzemiş, kökleri tüm vücudumu dolaşmış. kafamın içi çeşit çeşit insan ve yaşanmışlıktan ibaret. bir hastane gibi, birileri doğmuş ve birileri ölmüş.

en sevdiğim döngüm, en sevdiğim rutinim. kırk yıl yaşamasam da bu dünyada, hatırını kırktan fazla hissettiğim doğrudur. ''sadece içme, biraz da anla'' diye seslendiğini varsayaraktan... hem kendimi, hem de çay kaşığıyla dibini sıyırdığım telvelerin oluşturduğu bu derinliği anlama umuduyla...