Toparlan!

Çok geç oldu. Uyumalısın artık tüm bu uykusuzluklarını. Herşey bitti ve herşey geçti içinden. Neden hala kalıyorsun gece yarılarında? Neyi arıyorsun karanlıkta? 

Anlamanı istiyorum sadece beni. Herşey birden bire biter ve yok olur. Sonra yüreğinde bir boşluk oluşur ve o boşluk hiç dolmaz. Kalkıp devam etmen gerekir bu yüzden. Dünyaya alışman, insanların, güzel olan herşeyi yarım bırakmak için var olduğunu öğrenmen gerekir. Nefes alamadığını biliyorum ve görüyorum. Her gün nasıl da eriyip gittiğini, içinden birşeyler kopup bir daha asla aynı olmadığını. Hayatını ve sonrasını bir daha düşünecek gücü bulamadığını... 

Seni bir tek ben anlıyorum. Çünkü biliyorum ve birlikteydi acımız, çıkmazımız, üzüntümüz, hayalkırıklığımız. Nasıl olduğunu, nasıl yenildiğini, nasıl yalnızlıkla durduğunu yaşadım seninle. Sarılacak hiç kimsenin olmadığını, yeni baştan tekrar başlamak zorunda olmanın ağırlığını, ayağına takılan taşları, sana bir "hiç" gibi davrandıklarında yaşadığın ölümü...

İçini, en çok ben biliyorum. Orda kopan fırtınaları, kışları...

Seninle ne çok şey kırdık ve döktük sonra. Ne çok şey hissizleştirip bıraktık bir köşeye. Ne çok şeyden vazgeçtik. Ne çok sevginin yanlışını atlattık. Ne çok cesaretimiz yerle bir oldu. Birşeye çok inanmanın bedelini nasıl da ödedik. Korktuk ne çok. Olmasını istiyorken bir hayalin, ondan nasıl da döndük yollardan. Kimsen yokmuş gibi dalıp gittin bazı günleri. Bazı günler, hayatta kalan bir ölü gibi gelip geçenler içinden geceye vardın. Uyudun. Uyandın. Sabahlar, gündüzler, akşamlar ve geceler dindirmedi sancını yine de. Sana ne olduğunu aradık hep. Bu yüzden hep sorduk. Hep sorduk bir boşluğa seni. Bir yer ağrıyordu durmadan ruhunda. Tamamlanamayan bir cümleye dönüştü duyguların. Duygularına ne oldu? Nerede yitirdin? 

Hiç bilemedik bu soğukluğun sebebini... Hayatınla aranda hep bir uçurum gibi bakarken, arkanda yitip gidenlere takılı kaldın. Bir omuz, bir gerçek bulamadın bunca yalanın içinde. Belki de haklıydın sen. "Uyumsuzdun" hep. Herkesin doğrusuna şüpheyle yaklaştın. Kimsenin gitmediği yöne baktın. Görmek istemediği renkleri sevdin. En derine belki bu yüzden daldın ve içinden çıkamadın hiçbir düzenin. "Düzen" kelimesi sana hep korkunç geldi. Nefes alamadığında bırakıp gitmek istedin...

O yüzden iki yalnızıs seninle bu kabukta. Beni duyuyor musun? Seni, hep iyi anladım. Biz, seninle aynı kabukta iki yabancı, aynı bedende iki ruh gibiydik tüm karmaşa yaşanırken sende. Gece yarılarında tek birine dönüştük. Tek bir yalnıza, tek bir yenilmişe ve tek bir hayal kırıklığına. 

Beni, senden başka kimse tanımadı. Seni de benden başka kimse anlayamadı. 

O yüzden şimdi toparlanman gerekir. Herşey için çok geç oldu. Çok zaman kaybettin. Ortasına varacağın hayatı, artık bir ucundan tutup yerleştirmelisin kalbine. Bir yer edinmelisin bu yersizliğine. Gördüm, sen de bir bahara durup açmadan yiten çiçekleri. "Toprağını arayan bir çiçek kadar güzeldin oysa."***

Aradığın o toprak belki içindeydi de hep yitirdin. 

Ancak geride kalanlar gibi yapıp, toparlamalısın kendini de, beni de bu yokluktan. 

Herşey bitti. Herşey geçti. 

Ben yüreğinim!

Beni böyle yarım bırakamazsın. Tamamlamalısın. Beni anlamalısın. Yepyeni bir yol bulmalısın bize. 

Bak, ne demiş Arkadaş Zekai, "Kendime kendimden başka kendim yok."

Senin de senden başka kendin yok.

Ben yüreğinim!

Bana sarılmalısın. Zaman çok geç. Zaman bitiyor. Zaman geçiyor.

Yenilmeme daha fazla izin verme! 

2,45