Topal Ali’ye Kara Mehmet’in ölümü tez ulaşmıştı. Gelmesi gereken saatte dönemeyince şüphelenmiş, adamı İsmail’i Atikali’ye gizlice göndermişti. Daha gün aymadan İsmail, tüm olan biteni semtteki bir gençten öğrenmiş ve Topal’a birkaç eksikle anlatmıştı. Nasıl ve nerede öldürüldüğü belliydi ama kimin öldürdüğü meçhuldü. En önemli nokta ise Mümtaz’ın Kara Mehmet’in ölümü sırasında orada oluşuydu. Topal, düşüncelerinde boğuluyordu. "Adam mı tutmuşlardı yoksa kendi aralarında böyle bir tezgah mı kurmuşlardı? Ceset de yok piyasada. Belki tecrübeli birinin eli vardı. Evet evet tecrübeli biri, ama kim? Kim olabilirdi? Semtin amcası ve akıl hocası, Mümtaz mıydı? Bak, o olabilirdi. Haraç almaya başladığımızdan beri cesaret edip konuşabilen bir tek oydu. Vay Mümtaz vay... Sen misin Kara Mehmet’i öldürüp bana kafa tutan? Sen benden bir can aldın, ben de senden alacağım."


Topal sabaha kadar uyuyamamıştı. İçindeki büyük öfke yüzünden gözlerini bile kırpamamıştı. Topal ayağı ile odasında saatlerce gidip gelişi ona mapus günlerini hatırlatıyordu. Elini, şeytanı andıran yüzüne, seyrelmiş sakalına götürüp duruyordu. Nihayet sabah olmuştu. Adamlarının hâlâ uyuduğunu görünce çıldırmış, sağlam bacağıyla okkalı bir tekme savurmuştu. Adamları ise uyku sarhoşluğundan kendilerine gelene kadar epey hırpalanmıştı.


“Kalksanıza ulan, ne yatıyorsunuz? Çabuk zıkkımlanacak bir şeyler hazırlayın. Sonra da Atikali'yle hesabımızı görelim. Haydi, çabuk!”


Topal ve adamları hazırlıklarını yapıp yola koyulmak üzereyken Mümtaz amca Berber Reşat’ın yanına gelmiş, Muallim Naci ile ‘ileride olabilecekleri’ değerlendiriyordu. 


“Hâla ses seda yok Topal’dan. Ne dersin Naci?"


Muallim Naci korkuyordu olacaklardan. Dışarı çıkarken, okuluna giderken peşinde birileri varmış gibi hissediyordu. Aslında işin ucu ona dokunmuyordu ama yine de tedirgindi. Yapısında vardı bu.


“Bilemiyorum Mümtaz amca. Sanki iyi yapmadık Kesik Osman’a gitmekle. Bilmiyorum ne olacak.”


Mümtaz ve Naci, Reşat’ın berber dükkanında ihtimalleri düşünürken Topal Ali, adamlarıyla birlikte semte girmiş, doğruca Mümtaz’ın evine doğru gidiyordu. Kızgındı. Ne demek oluyordu kendi adamının öldürülmesi? Unutulmayacağı bir ceza verecekti ona. Topal Ali sağlam ayağıyla çöpün üstünden atlamak üzere olan Atikali’nin kınalı kedisine sert bir tekme savurmuştu. Neden tekme yediğine şaşıran kedi sağa sola hızlı adımlarla koşarak çöplerin ardına saklanmıştı. Ne olursa olsun gitmeyecekti. İşin ucunda balık vardı. Kedinin ne düşündüğünden habersiz Mümtaz’ın evinin önüne gelmiş, etrafını kontrol ettikten sonra iki adamını kapıda tutmuş, kendisi tek başına ahşap eve arka kapıdan girmişti.


Kesik Osman ise Berber Reşat’ın dükkanından geçmek üzereydi ki Mümtaz amcayı gördü. Selamını verdi. Mümtaz, Osman’ın hal ve hareketlerine, soğukkanlılığına şaşırmıştı. Sanki dün cinayet işleyen o değildi. 


“İyisin değil mi oğlum?”

“Bir şeyim yok şükür. Seninle uzun zamandır bir konuyu konuşmak istiyordum. Kısmet bugüneymiş. Az şöyle yürüyelim beraber.”

“Hayırdır inşallah oğlum. Yoksa Kara Mehmet’le mi alakalı?”

“Yok Mümtaz amca, ben... Nasıl desem? Belki haberin vardır. Kızın Gülizar’ı... Seviyorum... Çok seviyorum Allahıma. Benim anam babam yok biliyorsun. Kendim söylemek istedim. Sen de izin verirsen...”


Fellah oğlu Selim, onlar sohbet ediyorken tam sürat Mümtaz’a doğru koşuyordu. Onu gören Kesik Osman,


“Yavaş gel lan ne oldu? Ne bu acelen?”


Selim nefes nefeseydi. Konuşamıyordu. Yorgun olduğu kadar heyecanlıydı. 


“Abi koş... Mümtaz amca... Sizin... Sizin evdeler.”

“Kim lan kim?”

“Topal... Topal Ali... Kapıda iki adamı duruyor. Yukarıda... Yukarıda çığlık sesi, ağlama sesi geliyor. Gülizar ablanın sesi. Abi koşsana... Ne bakıyorsun? Mümtaz amca?”


Mümtaz şok geçirmiş yere yığılmıştı. Kesik Osman ise ceketini yere fırlatıp tazı gibi koşmaya başlamıştı. Olamazdı. Gülizarsız yaşayamazdı. Sinir ve yorgunluğun vermiş olduğu halle gözlerinden kesik yanaklarına iki damla yaş akmıştı. Omuz omuza vermiş ahşap evleri çabucak geçiyordu. Mümtaz ise Selim’in dediklerini duyduktan sonra nefes alamaz olmuştu. Çocukluk arkadaşı Reşat, mahallenin terzisi, Muallim Naci başta olmak üzere çevredeki tüm ihtiyar arkadaşları onu kurtarmaya çalışıyordu.


Kesik Osman, Mümtaz’ın ahşap evine geldiğinde sahiden kapıda iki kişiyi gördü. İlk önce onları alt etmesi gerekiyordu. Üst üste dizilmiş odun parçalarından evin önüne bir hamlede gelmişti. Çakısını çıkardı. Öfkesini kontrol edemiyordu. Kapıdakileri hızlıca süzdü. Yüzü kapıya dönük olan İsmail, dönmeden Topal’ın diğer adamı Kemal’i indirmeliydi. Aniden odunların arkasından süratle koştu. Kemal, yüzünü çeviremeden karnına bıçağı yemişti. İsmail sese kulak vermiş, hemen dönmüş, çakısını Osman’a sallamıştı. Kemal’i indiren Osman şimdi İsmail’le boğuşuyordu. Sol dirseğine yara almıştı Osman ama aldırmadı. İkisi de birbirine çakısını saplamaya çalışıyordu. İsmail’in ufak boşluğunu bulan Osman önce bacağına, aldığı acıdan dolayı da eğilen İsmail’in göğsüne birden fazla bıçak saplamıştı. Ağır ağır geriye gitmesiyle sırt üstü yıkılması bir oldu. Tam o sırada Gülizar’ın çığlığını ve bir el silah sesi duydu. Ses kesilmişti. Evinin arka kapısına koştu. Bir hamlede içeri girdi ve onu ikinci atışa hazır olarak gördü. Topal'a bıçağını kanlı elleriyle fırlattı. Sırtına bıçak yiyen Topal Ali sendelemişti, gözleri ve yüzü biraz daha iblise benzemişti. Ayakta kanlar içindeydi. Gülizar’a çevirdiği silahın yönünü Kesik Osman’a çevirdi. Kendisine doğru geliyordu Osman. Ateş etti ama ıskalamıştı. Yaklaşmıştı Osman. Bir ateş daha. Kesik Osman, Topal’ın karşısına gelmiş tüm kuvvetiyle yumruğunu savurmuştu. Kanlar içindeydi Topal. Bir iki kalkmaya çalıştı. Yüz üstü kaldı. Kesik Osman ise nefessizdi. Terliyordu. Gülizar’a baktı. Güzel saçları sola doğru yatmış, her yeri kandı. 


“Gülizar'ım... Gülizar... Haydi uyan. Bak ben geldim. Bak... Ben...”


Ses vermiyordu Gülizar. Bir kez bile öpemediği Gülizar cevap vermiyordu. Nefes de almıyordu. Osman, ellerini kurşunun isabet ettiği göğsünden çekti. Gömleği kanlar içindeydi. Diz üstü çöktü. Ellerini Gülizar’a doğru uzattı. Cevap yoktu. 


“Ben... Gülizar, ben geldim.”


Ses yoktu. Gücü de kalmamıştı artık. Gözleri kapanıyordu Osman’ın. Gülizarın başucuna uzandı. Ellerini tuttu ve son sözlerini söyledi:


“Gülizar... Ben.. Ben geldim.”



SON