Bundan sonra ben her şeyi kabulleneceğim. Yok, olmuyor böylesi, her şeye şaşırır mı insan? Her şeyi ince eleyip sık dokuyunca zihnimi sarıyor ağlar, başım zonkluyor. En sonunda her şeyi hatırımdan sıyırıyorum.


Hayır, yapamam artık ben, bu kişi olamam. Bir hayvan gibi yaşıyorum çoktandır. Bu beni öldürüyor. Her gece sözler veriyorum, yarın sabahtan itibaren onurlu bir insan olacağım diye ancak tutmuyorum hiçbirini. Devam ediyorum hayvanlığa, sadece güdülerimi dinliyorum, bilincim suskun. O da fark etti tabii benim işe yaramaz olduğumu ne diye uğraşsın! Onu da tembelleştirdim. Oysa onun beni uyandırması ve insana benzetmesi gerekliydi. Nedense burayı orman sandım, ben de rakipsiz aslan oldum, hiçbir şey beni durduramadı.


Aynaya bakınca bile kendimi göremez oldum, felaket bu, felaket. Evin içinde dört dönüyorum ve kendime soruyorum, o diyorum o niçin bir insana benzemez? Niçin kendimi bir insana benzetemem ben? Bir burnum, bir ağzım, iki gözüm, iki kulağım vardır herkes gibi, arada bir makyaj da yaparım güzel görünsünler diye ama güzellik de görsem çirkinliğe de rastlasam hepsi bana aynı geliyor. Hepsi adice geliyor bana. Ne biçimsizim diyorum. Ne biçimsizim, suratım küçük bir tilkiye benziyor, kurnaz, kırmızı küçük bir tilkiye. Ve kendime kızıyorum, her şey benden daha yücedir, nasıl onları böyle düşüncesizce aşağılayabilirim diye.


Biliyordum, ta on beş yaşından beri biliyordum ben. Eşrefi mahlukat uzun zamandır kendi ulu yaratılışından çok, çok uzaktır. Ben biliyordum, iğrençleşmiş, kokuşmuş, küflenmiş ve çürümüş artık yaşayanlar, bin yıldır böyledir bu. Kaç bin yıldır ona emin olamam. Ama biliyordum işte, zayıftır ademoğlu, her bir lağım çukurunun dibinde bir altın olsa dalar alır o altını. Hiç ön yargısız yaklaşamadım çünkü biliyordum ki bayağıydı yaşananlar ve bayağıların düzeniydi bu.


Oysa kendimi çok büyük görürdüm, dev aynasında devlerin arasında büyük oyunlarla, büyük işlerle ilgilenen biriydim. Öyle olacaktım. Şimdiye bakıyorum ve aslında hiç şaşırmıyorum. Çünkü kibir en aşağılık insandan bile aşağıdır. Sonsuz bir cehalet verir insana ve bu kibirin doğasına zıttır. Kendi içindeki çelişkilerle kendini zehirle donatır. İşte bu yüzden ben asla yüce bir ruha sahip olamadım. Her gece rüyalarımda gördüğüm koşuşturma ve takıntılarım gün içinde kabusum olurken küçük hesaplar yaptım. Kibire layık olamadım ve kibir neye sebep olduysa ben hepsine sahiptim.


Daha geçen gün birinin kusurlarını gözümde büyüttüm büyüttüm, onu rezil bir yaratık olarak gördüm. Bana iyiliği dokunmuştu, kusurları olsa da bana iyiliği dokunmuştu ve ben onun iyiliğinden çok kusurlarına yasladım sırtımı, aklımda onu şeytanlaştırdım. İyilik olağan olur muydu hiç? Asıl kusur olağandı ve iyilik enderdi, iyiliğe tutunup sevilmeliydi biri, ama ben bunu hiç yapamadım. Hepsini minik birer böcek olarak adlandırdım.


Tabii benim kusurlarım boyumu aşar, nasıl kusurlu ve dayanılmaz biriyimdir ve buna rağmen beni seven insanlar etrafımdadır. Öyleyse etrafım yüce ruhlarla doludur ve ben minicik bir iğne ucu kadar anca değerliyimdir. Utanmak az gelir, tiksiniyor ve sonsuz bir saklanma arzusu duyuyorum. Biri beni saklasın, çünkü ben kendimle olduğum her an acı duyuyorum.


Karakterimi yıkıp yerine nasıl yenisini getirebilirim ki ben? İşte ben de her şeyi kabulleneceğim, kendimi kabulleneceğim ve yapabileceğim tek şeyi yapacağım, sanki ben ademoğlunun utancıymış gibi davranmayı bırakıp insanların utanç dolu olduğu inancına sığınacağım. On beş yaşında ne düşünüyorsam aynısını düşünecek, bu sefer kendimi de öyle göreceğim.