ÖZ


Kimlik, bireysel ve toplumsal açıdan bakıldığında çok yönlü bir olgudur. Kişinin kendini bulma yolcuğu veyahut rol modellerine bürünme kaygısı olabilmektedir. Çoğunluk filmi bizlere adıyla aksettirdiği ‘çoğunluğu’ göstermekte, toplum yapımıza ayna tutmaktadır. Babasının gölgesinde, huzursuz ve amaçsız bir genç, babasının ideallerini gerçekleştiren ve otoriter baba figürünün kontrolünde belirlenen eylemleri gerçekleştirmesi beklenen özne olarak karşımıza çıkar. Babasının himayesinde kapana kısılmıştır, babasının isteklerini yerine getirmek zorunda olmak onun huzursuz, mutsuz ve baskı içinde hissetmesine sebep olmaktadır. Türk geleneksel burjuva üst sınıf aile yapısının dışavurumudur ‘Çoğunluk’. Sorumluluğu babasının himayesinde şekillenen, neyi isteyip neyi istemediğini bilmeyen, iç bunalımları ve yansıtamadığı benliğinin acısını çeken bir gencin öyküsü, her Türk gencinin içinde kendinden bir şeyler bulabileceği bir yapıt olarak karşımıza çıkar. Ergenlikle her ne kadar birey olma yolunda bir adım atmış olsak dahi kimliklerimiz yaşadığımız çevreye, ait olduğumuz kültüre, topluma ve birlikte yaşadığımız aile bireylerinin tek tek kimliklerine içkindir. Bu noktada bir nevi ‘bunalım ve arayış’ örüntüsüdür. Bulundukları konum insanları diğer insanlar hakkında hükümler vermeye yöneltebilmektedir. Filmde, sahip oldukları maddi olanaklar, dikkat çeken ‘baba-oğul’ ilişkisinde babanın önyargı barındıran tutumunu gözler önüne sermektedir. Genç ve ailesinin toplumun diğer kesimlerini (özellikle etnik, sınıfsal) ayrımcı bir bakışla ötekileştirdiğini de bizlere göstermektedir. Babasına olan nefreti, belirsizlik içinde olan genci filmin ilerleyen sahnelerinde, özellikle sonlara doğru kendi nefretine, yani babasına dönüşme çabası içine sokar. Kimlik bunalımı, filmin seyri boyunca baba figürünün doktrinlerinden kaçış ama bir o kadar içine düşülen son olarak baba figürüne benzeme zorunluluğunu kabullenişi anlatmaktadır. Her ne kadar gencin problemleri ön planda tutulsa da filmin içindeki diğer karakterler de bir o kadar kimlik karmaşası içindedir. Bir nevi çoğunluktan tekile gidişin, aynı zamanda tekilden çoğunluğa bir bakışın resmedilmesidir Çoğunluk.




ÇOĞUNLUK


Çoğunluk filmi 2010 yapımı Seren Yüce’nin yönetmenliğini yaptığı bir filmdir. Filmde Mertkan adlı bir gencin babasının otoritesinde gelişen hayatı anlatılmaktadır. Mertkan kimlik sorunu yaşayan ve hayatı babasının kontrolünde geçen bir gençtir, filmin başlangıç sahnesinde baba oğul ormanda yürüyüş yapmaktadırlar, Mertkan babasının arkasında kalmıştır ve babası ‘hadi oğlum!’ diye seslenir, Mertkan'ın yaşı o sahnede küçüktür. Yüzünde ifadesiz, itaatkar bir tavır ve bir o kadar can sıkıntısı hissedilir. Bu sahnede kimliğinin inşasında Mertkan'ın yüz ifadesiyle baba figüründen hem kaçış isteğini hem de içine düşeceği, son olacağı gerçekliğinin mesajı verilmek istenmiş olabilir. Evlerini temizleyen kadına karşı baba oğulun takındığı ötekileştirici ve aşağılayıcı tavır da dikkat çeken bir başka nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Babanın ‘ne işi var bunun burada’ söyleminin ardından Mertkan'ın kadını iteklemesi ve temizlikçinin ölümünü haber veren annenin sahnesine karşın baba-oğulun ifadesiz bir biçimde ‘Allah rahmet eylesin’ söyleminin benzerliği film boyunca Mertkan’ın babasına benzememeye karşı takındığı imaja ters düşecektir. Kemal’in (baba) karakteriyle filmin seyri boyunca yansıtılan imaj hiç değişmez. Kemal’in arkadaş çevresi de bu imajı temsil ve destek niteliğinde yansıtılır. Erkeklik sohbetleri ve güç fetişizmi Kemal ve çevresi üzerinden, Mertkan karakterine empoze edilmek istenen algıyı vurgular. Mertkan, babasının kendisinden beklediği eylemsellikten uzak olduğu her an ceza mekanizmasına tabi tutulur. Baba figürü bir nevi denetleme mekanizması, otorite figüdür. Mertkan’ı arkadaşlarıyla dışarı çıktığı için Gebze'ye iş olmadığı halde göndermesi örneğinde görüldüğü gibi. O sahnede arka fondaki keman sesi Mertkan'ın melankolisini ve ortamın babayı temsil eden kasvetini yansıtmaktadır. İlginç olan, Kemal’in kendi sosyoekonomik ve sınıfsal konumunun dışındakileri dışlayarak Mertkan'a ‘bizim gibiler’ vurgusunu sürekli vatan, millet, askerlik gibi milliyetçilik olgusu üzerinden yapmasıdır. Cami sahnesinde hocanın vaazında ‘çocuklarınızı ahlaklı yetiştirin, haramdan uzak durun’ cümlesi eşliğinde baba-oğul namaz kılarken gösterilir. Kemal oğlundan beklediği ‘adam olma’ duruşunu, aynı zamanda erkeklik kimliğini kendi karakteri üzerinden yansıtırken kendi cemaati dışında kalan herkese aşağılık gözüyle bakar ve her konuda söz sahibi olabileceğini düşünerek toplumda etik davranışlar sergilemez. Otopark önüne park eden arabanın aynasını kırması gibi, Taksicinin (Erkan Can) kaza üzerine uzlaşma isteğini dilenci muamelesi yaparak geri çevirmesi, başından savması gibi, kendisi iç çamaşırıyla evde dolanırken Mertkan tuvaletteyken ‘kapıyı kapat öküzoğlu’ demesi aslında bu ironik durumu ve cami sahnesindeki vaazın tezatlığını betimlemektedir. Baba figürü, otorite tekeli, Mertkan'ın sosyal çevresine de tesir eder. Bastırılmış ve duyguları hiç açığa çıkmamış bir genç olan Mertkan başkaldırısını sadece kendi içinde yapabilmektedir, fiili bir kafa tutuş hiçbir zaman görmeyiz. Bu sadece babası için değil, tüm sosyal alanlarda aynıdır. Bu kapsamda Mertkan karakterinde iletişim probleminin olduğunu da söyleyebilmekteyiz. Kaza sahnesi örneği gibi, Mertkan babasının sureti olmadan hiçbir işi halledemez. Bu ‘beceriksizlik’ özelliği Kemal ve çevresi tarafından bazen açık söylemlerle bazen sözsüz tavırlarla hissettirilir. Örneğin babasının ‘polise git raporu değiştirsinler’ söylemini Mertkan'ın uygulayamaması ve ardından Kemal’in arkadaşı Necmi'nin vasıtasıyla işin halledilmesi gibi, yine erk fanatizmini temsil eden çevrenin baskınlığı vurgulanır. Filmin seyir sürecinde Mertkan’ın kendi içinde bir özne olmaktan çok dışsal bilinç faktörlerinden etkilendiğini görmekteyiz. Baba figürü her ne kadar kendi istençleri peşinde Mertkan'ı sürüklese de (sauna örneği, yemek saatinde geç kaldığında ceza mekanizmasına tabi tutulması gibi, partnerini etnik kimliğinden ötürü dışlaması gibi) arkadaş ortamı da Mertkan'ın referans noktalarından birisidir. Mertkan için her zaman bir zorunluluk vardır, filmde bunun iç bunalımları zaman zaman Mertkan’ın odaya kapanıp melankoliye boğulmasıyla gözlemlenebilir. Genel olarak Mertkan’ın çevresindeki erkek karakterler insanları kategorize edici ve toplumsal eşitsizlik temelinde ayrımcı tutumlar sergilemektedirler. Babasından ne kadar uzaklaşmak onun gibi olmak istemese de Mertkan da bu örneğe dahildir. Mertkan ve arkadaşlarının kafede Gül ve arkadaşını gördüklerinde aralarında geçen sohbet ve daha sonrasında yine Mertkan ve arkadaşlarının arabada takılırken Ersan karakterinin Mertkan'ın Gül ile beraber olması yönünde söylediklerini gösteren sahne örneği gibi.

Toplumsal cinsiyet babında kadının ve erkeğin konumlanışı dikkat çeken bir başka nokta olmaktadır. Anne karakterinin hep evde konumlanması sadece yemek yapması ve ev işleriyle içkinleştirilmesi film boyunca gözlenen bir durum olmakla birlikte, Gül karakterinin ‘tek hayalinin yakışıklı bir erkek bulup evlenmek olması’ ve memleketten erkek akrabasının gelip onu götürmek istemesi kadının erkek kontrolünde bir obje olduğu algısı yaratmaktadır. Erkekler her zaman özerk ve güç imajına sahip karakterler olarak yansıtılır. Bu doğrultuda erkek sahnelerinde (sauna sahnesi örneği) ve Kemal salonda otururken televizyonda futbol açık oturumları görüntüleri dikkat çeker. Yine Kemal ve ailesinin hep beraber yemek yediği sahnede anne karakteriyle gelin arasındaki sohbet kadının dizilerle erkeklerin futbolla ilişkilendirildiğini bu durum da rollerin cinsiyet üzerinden konumlandırıldığını gösterir. (Anne: Ben Aslan Yürek'e (dizi) bayılıyorum Sevim. Sevim: Ay sorma anne, Orkun bütün maç programlarını seyrediyor. Ben de dizi başladığında yan odaya kaçıyorum.) Genel olarak filmde yansıtılan zihniyet ve temalar (toplumsal cinsiyet, eşitsizlik, kimlik ve ayrımcılık gibi...) ironik bir biçimde ele alınmıştır ve eleştireldir. Yönetmen verdiği bir röportajda ‘var olanı yansıtarak seyirciye soru sordurma’ amacı taşıdığını belirtmiştir. Mertkan sorumluluk alamayan, bilinçsiz ve isteklerinden emin olmayan bir genç gibi dursa da, çevresindeki ironiler kimlik sorununu tek bir bireyin yaşamadığını gösteren nitelikte bir birey üzerinden (Mertkan) tüm ironileri ele alır. Örneğin Ersa'nın Gül için ‘çingene, leş karılar’ söyleminde bulunup trans bireylerle para karşılığı ilişki yaşamak istediği sahnedeki verilmek istenen mesaj gibi. Yine Mertkan dışarıdan eve dönerken arabayı durdurup sigara küllüğünü yolun ortasına boşalttığı sahne gibi. Anne karakterinin Kemal eve geldiğinde ‘naber’ sorusuna beklediği ilgili yanıtı alamaması ve Mertkan’ın hemen babasının ardından eve gelişi ve annesine aynı soruyu yönelttiğinde annesinin Kemal tavrında bir cevap vermesi üzerine yemek masasında annenin Kemal’e söylemleriyle beklentisini açıklaması üzerine geçiştirilmesi ve Mertkan ‘tamam anne’ diyerek uzatmamasını söyler. Bunun üzerine anne ‘aferin oğlum sen de baban gibi ruhsuzsun’ der. Daha sonraki bir sahnede gece mutfakta tek başına oturan anne Mertkan’ın ‘ne oldu’ sorusuna ‘hiç, kendime kızıyorum sizi nasıl bu kadar ruhsuz yetiştirdim’ şeklinde yakınması görülmektedir. Buradan şu çıkar ki; anne karakteri eşinden beklediğini kendisi oğluna uygulamamıştır ve ironiyi yansıtmaktadır. Kemal, Mertkan'ı tamamen Gezbe'ye yolladığı zaman, orada da yine Kemal’in sözü geçer. Gebze serüveninde Mertkan kaçtığı ya da kaçmak istediği gerçeklikte bulur kendini, babasının karakterinde, ona benzemeye başlamıştır. Kendisi de erk gücünü benimsemiştir ve himayesinde çalışan işçilere sınıfsal konumlarından ötürü ayrımcı bir bakışla yaklaşır. ‘Amele ameleliğini bilsin’ söylemi bu noktada dikkat çeker. Yani kaçtığı son onu içine çekmiştir artık, Mertkan babasına benzemiştir. Kaza yaptığı taksiciyi gördüğü ve ona sarıldığı sahne kendini yalnız hissetmesinden midir yoksa babası gibi olduğunu fark ettiği bir buhran anı mıdır, bilinmez. Mertkan eve geri döndüğünde babası film boyunca ilk defa Mertkan'a sarılmıştır ve gülümseyerek takdir etmiştir. Bu durum Mertkan'ın sonunda babasına benzeyerek babasının istemini karşıladığı ve kimliğinin istenen şekilde, babası üzerinden inşa edildiğini vurgulamaktadır.Takdir ve sevgi Kemal için, Mertkan'ın hak etmiş olduğu bir algıya dönüşmüş ve olması gereken yerine gelmiştir. Artık taşlar yerine oturmuştur ve Mertkan erkek egemen topluma, babasına dahil olmuştur. Herkesin sofraya eksiksiz oturuşuyla film sonlanmıştır. Mutlu mu, mutsuz mu anlaşılmayan bir son ile veda eden gerçekliğin düşündüren saydamlığını gözler önüne seren bir filmdir, Çoğunluk.