Yenilgilerime yola çıkıyorum. Yol bozuk, bavul kırık, silecekler yağmur tozu siliyor camdan. Yolumuz uzun, yolumuz bilinmez. Kim nerede yitirdiyse kalbini oraya gömüyor kimliğini. Kafa kağıdımda adım değil, kırık hikayem yazıyor. Hikayemin adını "gülümsemek" koymuş annem babam. Güzel gülümsermişim, yüzüm cama yansıyor. İnsan yitirdikleriyle vedalaşabildiğinde yeniden umut etmek için bir yol buluyormuş. Yola gitmek kolaymış ama hangi yola gideceğini insan kolay seçemiyormuş. Kırık bir gözlük camından eşsiz bir manzarayı izlemek gibidir hayat. Tüm güzel anılarım kırık dökük. Bu hayat işte budur, diyorum kendime. Bu hayat, kırgınlıkların eşiğinden mücadeleler ederek görebildiğimiz manzaralardır. Manzarama gidiyorum. Kırılmalardan aldım payımı, yola çıkıyorum.


Yol uzundur, meşakkatlidir. Yola çıkan hem geride bırakmayı hem yeniden başlamayı göze almış insandır. Gitmek ile kalmak arasında, eski ile yeni arasında, geçmiş ile gelecek arasında bir kitap ayracı gibi nerede olduğunu işaretlemekmiş yola çıkmak. İşaretledikçe ilerlemek ve belki de varacağın yerin korkusuyla yolu biraz uzatmakmış. Bir kitabı yarım bırakmakmış nihayetinde. Bir hikayeyi yazıp da başlık koyamamakmış.


Umutlarıma yola çıkıyorum. Her gecenin sabaha çaldığı o ince çizgide bekliyorum. Pembe, mavi, yeşil kıyafetli şen çocukların giysilerinin gecenin karanlığında siyah oluşunu görmek değil, tertemiz biçimde iplere dizilmiş halini bellemek istiyorum. Bir lahana, kendini daha kaç kat sararsa kendisi olur bunu bilmek, kendimi sarmalayarak bu yolda yürümek istiyorum.


Bazen kalabalık bir caddenin kıyısında, bazen yapayalnız bir bozkırın ortasında, bazen dalgaların tuz kokulu sesinde öylece durup etrafı seyrediyorum. Yol boyunca geçtiğim tüm manzaraları kırık bir gözlük camından işte böyle izliyorum. İnsan yola çıkınca yalnızca manzaralardan değil, insanlardan da geçiyormuş. Her insan bir manzaraymış nihayetinde. Kiminin penceresi denize bakıyormuş, kimisi bozkıra, kimisi de karanlık bir duvara. İnsan evinin manzarasını seçemiyormuş ama penceresinde yetiştirdiği çiçeklerden kendisi sorumluymuş. Penceremizde yetişen çiçekler kadarmış hayat.


Yola çıkıyorum. Yoldayken üstelik. Herkesin ait olduğu bir toprak varmış bu hayatta. Yollarda geçen ömrümden ait olamayışımı sen hesapla. Yollar memlekete varana kadar, penceremdeki çiçek solana kadar, kırık gözlük manzaraya doyana kadar ve tabii bu silecekler yeterince yağmur görene kadar yolda olmaya devam edeceğim. İnsan yolda oldukça hikayeleri de birikiyormuş sol cebinde. Bir gün bir memleket bulursam kendime, hikayemin adını da memleketimin adını koyacağım. Bana yüklenen görev belli, gülümsemek... Söz veriyorum, ayrılırken en zorlandığım diyardan giderken bile gülümseyeceğim. Gülümserken ardında bıraktığın yollarmış hayat, gerisi gelip geçici akan zaman...