Geceye başlarken bir an önce parmaklarını tenimde hissetmek için düğmelerini çözmeden yırtarcasına üzerimden çıkarıp attığım gömleğime uzanıp, üst cebindeki küçük not defterimi, ve pantalonumun cebindeki kurşun kalemi uzanıp aldım. Sen, odanın diğer ucundaki tekli koltuğa oturmuş beni izlerken kafamın içinde o an uçuşan kelimeleri aceleyle sayfalara yazıyordum.
''Ne yazıyorsun?'' diye sordun.
''Seni...'' dedim.
Yazacaklarım bittiğinde, o sayfayı defterden koparıp yanımda duran, hala başının ağırlığının izi olan yastığın çukuruna bıraktım. Rahatlamıştım ama sen, gözlerin dolu dolu bakıyordun bana.
''Neden ağlıyorsun?'' diye sordum.
''Şu ani benim için bir şiir yazdın. İnsanlar bunu yapabilmek için yıllarını harcıyor ama senin içinden taşıyor ve benim için yazıyorsun. Sen gideceksin ve ben her gece o yatağa girdiğimde, oraya bıraktığın şiiri her okuduğumda, seni tanıdığım ve seni sevdiğim için ve bir daha bana geri gelmeyeceğin için üzüleceğim...''
Yarısına bile gelmemiştin içtiğin sigarayı acemice söndürmeye çalışırken. Ben yerde duran giysilerimi giyerken bir sigara daha yakmıştın.
''Ne zaman?'' diye sordun. ''Ne zaman geleceksin?''
Gelmeyeceğim diyemediğim için o an, ''Bilmiyorum...'' dedim. Sen anladın. Bu gelmeyeceğim demekti.
Işığı yakma! dedin, odadan çıkmak üzereyken. Görmek istemiyorum kendimi, ağlarken, boy aynasında... Açmadım. Ve kapıyı kapatma dedin çıkarken, bunu, o an anlamadım... Çıktım sadece odadan. Attığım her adımda özgür hissediyordum. Her adımda biraz daha yaklaşıyordum, ait olduğum yere. Ait olduğum yer? Vardığımda anlarım sanıyordum. O günden veri yoldayım. Ama neden kapatma dediğini anladım o kapıyı. Kapatsaydım gitmiş olacaktım. Ne sen hazırdın ne de ben hazırdım bu gidişe... Ben kapıyı aralık bıraktım, sen beni unutmadın. Böyle başladı öykümüz. Ben yastıktaki başının izine şiirimi bıraktım, sen gitmeme izin verdin...