Poyraz’ın bu başına buyruk halleri, dilediği zaman gelip gitmeleri canımızı sıksa da üzerinde durmuyorduk. Çünkü ikimizden de güçlüydü ve içimizde ne istediğini bilen, onu elde etmek için her şeyi yapabilecek tek kişi oydu. Öyle de yaptı. Benim hayalini kurduğum, Barış’ın yaşamak için kendini zorladığı her ne varsa, Poyraz kolaylıkla yapıyor, başımız belaya girince de ortadan kayboluyordu. Aylardan kasım, günlerden dokuzuydu. Seninle buluşacaktık ve bu daha önce planlanmamıştı. Plansız olduğu için belki de ilk defa Poyraz ortalarda görünmüyordu. Barış benim orada olmamın daha iyi olduğu fikrini öne sürünce önce itiraz etsem de kabul ettim. Kozasından ilk defa çıkan bir kelebek gibi evimden çıkıp yanına geldiğimde bir yabancıya bakar gibi bakmıştın bana…


En küçük çıtırtıda ürken ceylan gibi bakıyordun gözlerimin içine. Hava soğuktu. (soğuktan nefret ettiğimi ilk o gn söylemiştim sana). Elinden tutmak isterkenki beceriksizliğim içindeki kuşku tohumlarının filizlenmesine yol açmıştı. Nihayet parmaklarım parmaklarının arasında olduğunda ‘’Sen kimsin?’’ diye sordun. Anlamamış gibi yaptım.(anlasam da anlamamış gibi yapıp zaman kazanma konusunda iyiydim çünkü.) ‘’Nasıl yani?’’ diyerek soruna soruyla karşılık verdim ve bu bir hataydı. Çünkü Poyraz hiçbir zaman soruya soruyla karşılık vermez ne kadar saçma da olsa bir cevap bulurdu. O an Poyrazın içimde bir yerlerde durup içine düştüğüm bu saçma durumu izleyip keyiflendiğini hissettim. Sanki, ‘’Ben yoksam siz hiçsiniz!’’ der gibi izliyor, müdahale etmiyordu.


Bütün bu okuduklarınız saçmalıktan ibaret! Ezik bir adamın safsatalarını okumaktan hala sıkılmadınız mı? Bu ucubede ne buluyorsunuz anlamıyorum. O gün ben orada bile değildim, başka bir kadınla, bir alışveriş merkezinin otoparkında, arabanın içinde sevişiyordum. Bu buluşmadan haberim bile yoktu ve iyi ki de olmamış. Böylece hem sen ve siz, bu satırları okuyanlar kişisel gelişimini tamamlayamamış ucubeleri biraz daha iyi tanımış oldunuz. İşte ben bunlarla aynı bedene hapsedilmiş, bu işkenceyi yıllarca yaşayacak olan Poyraz’ım. Eminim size beni anlatırken ne kadar egoist ve narsist olduğumdan bahsetmiştir. Oysa ben ikisinin de götü yemediği için yaşayamadıklarını içimden geldiği gibi yaşıyorum sadece. İkisinin de canı cehenneme! Korkak ve güçsüzler. Ben olmasaydım şu an o Emre denen salak herif bu satıları yazamazdı bile çünkü bunların hiç bitini yaşamayacaktı. Ve sen o gün ilk defa hissettin; aşık olduğun bendim, bu eziklerden biri değil…

‘’Sende bir tuhaflık var, Neden gözlerimin içine bakmıyorsun konuşurken?’’ Dediğin anda gözlerinin içine baktım. Bir yabancı görmüş gibi aniden elimi bıraktın. Aynı yolda yürüyorduk ama sen önümde ben ardında. Tek kelime etmedim yol boyunca, zaten seninde duymak istediğinden emin değildim. O geceyi birlikte geçireceğimiz eve geldiğimizde sanki benimle değil de –aylardır konuştuğumuz halde- bir yabancıyla yalnız kalıyor gibi tedirgin olduğunu hissettim. Hislerimde yanılmıyor olsam da o gece ilk defa yanılmış olmayı istedim. Ben şarabı açarken, sen üzerini değiştirdin. Ben kadehleri doldururken, sen yatağa uzanmış sorgulayan gözlerle bana bakmaya başlamıştın.


‘’Nasıl bir oyun oynuyorsun anlamıyorum ama bu hoşuma gitmedi!’’ dedin. –Bu oyun değil, gerçek ben bu diyemediğim için- ‘’Neden bahsediyorsun anlamıyorum’’ dedim. ‘’Benimle sevişecek misin? Yoksa sabaha kadar bu oyuna devam mı edeceğiz?’’ dedin. Ben sevişmek falan istemiyordun. Ama Poyraz olsaydı bu fırsatı kaçırmazdı. Şimdi neredeydi? Yine en ihtyacım olduğu anda ortalıkta yoktu. Ne yapacağını ne söyleceğini bilemez halde elimde dolu kadehlerle ayakta öylece kala kaldım. Seni hayal etmeye alışkındım ama yanında olmaya değil. Belki de bu yüzden gerçek gelmiyordu bana yanında olmak. Elimdeki kadehleri masanın üzerine bırakıp çıktım evden. Bu, gidişime anlam veremediğin ilk geceydi. Ben gittikten sonra ne yaptın bilmiyorum…