Alçaktan uçuşları havanın bozulacağına işaret eden, kötü havalardan hoşlanmayan, hayatlarını göç ederek devam ettiren kırlangıçlar; çeşitli benzetmelerde tevazunun, umudun ve özgürlüğün tohumlarını kanatlarından düşürüp yüreğimize ekmişlerdir. Yunan mitolojisinde Prokne olup damların altına sığınır, Türk mitolojisinde insanın kurtarıcısı olurlar. Denizcilerin vücutlarında her bir dalyanın sembolü olup ruhlarını cennete taşır, gökyüzünde onlara görünürse karanın haberinin umudu olurlar.


Rivayete göre; aşık olup adamın penceresine giden ama her seferinde adamın içeriye almadığı bir kırlangıç anlatılır. Böyle özgür ve bağımsız bir kuşun ona olan sevgisini ve tabiatından vazgeçip onunla olma isteğini geri çeviren adam büyük bir pişmanlıkla kırlangıcın gelmesini bekler. Kışın bitimiyle ise kırlangıcın öldüğünü öğrenir. Bu hikayede kırlangıcın özverisine hayran kalmamak ve ona üzülmemek mümkün değildir bazılarımız için. Tabiatımızdan vazgeçerek hislerimize tutunuruz bazen. Rivayete göre almamız gereken ders, bazı fırsatların insana bir kez verildiğiyken bence aşk, sevgi, koşullar ve bunun gibi birçok faktöre rağmen en çok korumamız gereken yanımız biziz.


Kim olduğumuzu, tabiatımızı bilen ve buna saygı duyabilecek insanlarla birlikte olmalıyız. Biz birinin değil, biriyle olmalıyız. Bu güzel kuşların sembolize ettiği duyguları unutmadan her birimiz içimizde birer kırlangıç büyütmeliyiz belki de. Bir adamın ya da kadının penceresini açmasını değil bizim için o evden çıkıp yanımızda yer almasını beklemeliyiz. Aksi takdirde, biz biz olmadıktan sonra mutluluğu nasıl bulabiliriz ki? Eğer bir duygu sizi kilitli kalmış hissettiriyorsa ve bu kilitli yerin kapısını bulamıyorsanız pencereden atlamayı deneyin. Belki dizleriniz kanar ama emin olun iyileştirebilirsiniz.


Paylaştığım ilk yazım; özgür kalan, umutlu bakabilen ve hislerinin zindanında kapalı kalmayan bütün kırlangıçlara ithaf olsun.