anlatacak bir şeyim yok

bugün anlamaya geldim


rüzgârın kayadan götürdüğü tozken mayam

ben taştan topraktan ruhumun iplerinden çekerken

herkesin bir çığlık hakkı olsun

her akşam ezanında fare deliğine uğurlanan bir çocuklukla

akşam yemeklerimin eczaneden satılışından kaçarken

herkesten çok yaşamaya

herkesten az ölmeye hakkım olsun


bu sayıklamalarla birlikte

tam şeytanı da korkutup kaçırmışken rüyamdan

şartları eşitler gibi oluyoruz hayatla

işte şimdi ben terk ederken yerimi

koşarken önümdeki dünyaya

elim yine buldu arkamı


oltalandık ey balık

hayatın yemini iştahla yuttuk

fesat aklın kanunuyla denk değilmiş mizan

yamalı terazilere aldanmışım mevzu her neyse

adil olan ağırlıklar eşitliği de olsa

hakikati ararken her şeyi yıkmış olsam da

yüküm arttıkça eksildim


bu devrin elementi yalnızlık olsun

bir çocuk buyursun ya da götünden uydursun, olsun


bilinsin ki

adım hâlâ nemli, yapışkan

hatta balçığı andırmaya devam ediyor her zaman

sanım hâlâ sokaklarda gezen bir cemaate nebi

kimse bilmiyor, henüz açıklanmamış

zahir zamanın sırrı bir nevi

hacîz kabiliyetimin merhemi

yetişmiyor sırtıma, aciz

sırtıma ki tanıdık eller ev sahibi


allah aynı kaderden ne çok ağ yaratıyor

yanımda olmadığında rüyama giren bir portakal çiçeğinin kokusu

ve ışığın uyutmadığı bir çift parlak gözün ardındaki derin karaltı

kokunun, rengin kanununu anlatırken

dünyayı aydınlatabilecekken hatta

geceyi bile kararttı

manası inime saplanan itiraflarla çarpışıyor göğsüm

sırtımı delemeyecek kadar güçsüz değil

öyle güçlü ki içimde tutunacak kadar


böyle tedirgin bulantılar çevreliyorken etrafımı

bir gece geçirmeye daha ehliyetim yetmez

işte bu sebepten suni iç rahatlatmaların refakatinde

parlak bir ay serpilir üstüme

derken içime bir farkına varma doğar

şuur, uğur getirmez yolda rakibim

izan huzurun katili

okuduğum mavallar bi’ beni uyutmuyor

çünkü nefret edecek kadar anlıyorum rengimi

büküldükçe görüyorum

bu durumda şiir dediğim, sırtım denen şeyin kâtibi


kara duvarıma astığım o pencereye çeviriyorum gözlerimi

zihnim bugünü yaratanlarla karşı karşıya

hiç soramadım, anne ben nasıl oldum

başka bir soru besliyor karanlığımı:

bir adın kaderiyle yaşar kalmak üzere

ben neden doğdum

geldiğim yermiş su akan bir yokuş

yağmur çağıran bir surdan düşmüşüm rahme

allah’tan bir itiraz

leyleklerden koca bir imtina

ama bu yükü taşıyacak başka yok kuş

zaten yolculuğun faturası ömrüme taksitlenmiş

bundandır, ağrıyan her damla yağmurun bedelini üşümekle ödedim


dert tutuldu ahımın sinesinde

adımdaki kanın sesi alnıma gizlendi

alfabenin göğsüne yeni bir harf iliştirdim ben de

aynı derdin adını tutan yüzlerce yeni laf

parlayan morfinler artık kimyamda yeşerdi


sırla bağlanan nasırın tedavisi olmuyormuş

bir avuç yaktım ben de esmam duman içinde

istedim omuzlarımda titreyen çocukluğu koparıp atmayı

eğimsiz kalmayı

biraz neşem olsun dünya ne kaybederdi


hep aklımda kaldı annem ve yanı

babam ve duvarda asılı kanı

bir çarşamba uğursuzluğunda kazılı kaldığım ağacın gövdesi

ve kirli bir nefesi kulaklarımda hissetmenin nevrotik izleri

hep elimde kaldı neresinden tutsam

masumiyeti kirletilmiş bir çocuklukla

hangi taşın altına baksam boğazımda büyüyen eller

küçük bedenimde hâlâ ıslak kirli nefesler

daha, ağırlaştıkça eksilten kan akmayan nice kesikler

yalnız bırakılmak en çoğul hâlde bende yaratıldı sanki

gülüp geçmeler arasında uzaklara dalmakla kaldım

esmam sözcükten yoksun, esmam budur


herkes birbiriyle paylaşsa kimse çalmazmış

payımdan fazla acıyı aldım,

içimden çalınan mutluluğun yerine koydum

güzel renkli olan her şeyin adını kor ıstırabın derinine gömerken

tanıdık ellerle kirletilen toprağımı büyümekle oydum


kirli mayadan temiz ekmek çıkmazmış

her şey konuşulabilir öyle uzaktan

şimdiyse hakikatten bahsetmeye gerek yok

kendini bile anlayamazken insan

dünyada peşine düştüğümüz en boş şey hakikatmiş

öğrendiğimde çok büyüyordum

ve büyümek çocuk kalanların işi değilmiş

yeter ki uzaklaşalım biraz andan, zamandan

ağrıdıkça anlıyorum

yirmilik dişimde kopan çığlıklar kadarmış hakikat

kusurlu. gerçek. sıradan.