Neden önemsizliğimle böyle bir azabı yaşamak zorundayım?

Eğer tanrı yoksa bu gerçekten de bir fark yaratır mı?


Vesaireleriyle beni çok etkiledi film. Eğer bir filmi ses olmadan da anlayabiliyorsan o film gerçekten sözle anlatılandan daha çok şeye değinir. Filmde hiç konuşulmasa daha fazla çıkarım yapacağım gerçeği beni gerçekten yine etkiledi.


Çoğu insan buradaki papazdır aslında. Tanrının varlığıyla ilgili çelişkiye düşse de bunu hayatına yediremez. Hayatına yediremediğinden gerçek fikrini edinemez. Bunun sebebi belki toplum bazlıdır, belki de inanmak istemeyişte saklıdır.


Boşluk, boşlukla doldurulamaz ve tanrı bir boşluktur. Tanrı, sorundan ziyade insanın çözüm adı altında kulp bulma hissiyatıdır yine. Ya da tanrı, insana yalnızca bu sınırda bilinç vererek kendinin bir kez daha ne kadar yüce olduğunu anlatmaya çalışıyordur. İnsanoğlu bununla debelenirken o, bununla tatmin olmuş, adeta eğlenmiştir. Tanrı bizi seçim yaptığımız sanrısına düşürse de var olan bilinç değil, bilinç hissiyatıdır.


Tanrının neden bunu yaptığı sorusunun ihtimalli bir cevabı da yine kendiyle ilgili tatminkar tutumudur ve bunu bozmamak için susması gereklidir. Tanrı olduğumu varsaysaydım ve o denli olsaydım, ben de kesinlikle bir dünya yaratırdım ve susardım, olay da tam olarak bu. Yani kendisini suçlamamızın bir mantığı olmazdı, eğer kendisiyle çelişmeseydi.


Ölüm konusunda da Cioran "Çürümenin Kitabı"nda bence çok güzel söylemiş:

"Hiçbir şeye dayanmadığı için, bir gerekçenin gölgesi bile bulunmadığı için hayatta sebat ederiz. Ölüm fazla kesindir. Bütün sebepler onun etrafında bulunur. İçgüdülerimize esrarengiz gelir. (…) Günlere tutunuruz, çünkü ölme arzusu fazla mantıksaldır, bundan dolayı işe yaramazdır. Hayat belirgin, tartışılmaz bir tane gerekçeye sahip olsaydı, kendini yok ederdi. Hayata sarih bir anlam verir, hemen cazibesini yitirirdi. Hedeflerindeki belirsizlik onu ölümden üstün kılar."


Başrolün kafasında Martha ve tanrı hakkındaki kurmacaları, onun da yaşadığı her şey karşısındaki sessizliği. Kendini açıklamaya çalışırkenki nezle durumunun aksetmesi, uyumaya çalışması ve buna karşı duyduğu rahatsızlık. Her detayıyla beni bir yerden vurdu açıkçası.


Mektup sahnesi de tamamen bir şaheser.


Son sahneden biraz evvelki sahnelerden haz almadım sadece, onun dışında Bergman’ın önümüze serdiği nimetler, bu cinste bulunmaz gerçekten.