İki avcunda bir cehennem
Biri şehrin alnına değecek, diğeri talihli arıyor
Evler yıkıyor muhatabına doğru
Aç koyuyor yadırganan ne varsa, paha veriyor
İlişkin işaretler koyuyor omuzlarına
Şehirde kim varsa ve kim seviyorsa şehri
Zehirler karıyor çocuğun çorbasına
Çocuk büyüyüp kendine bürünüyor
Anlamıyor ellerinden, bilmiyor.
Ne vardı bir masaörtüsünün renginde de kara çalardı ekmekler insan kursağına
Ya ne yoktu?
Ne eksikti bir çocuğun damarlarından akacak?
İnsanlar ürküp kapılara kaçtıkça,
Belki sevgi ışımayan yıldız olur orada
O beyazını ölgünlükten saçtıkça
Kimin alnı aydın görünür kimim gözüne?
Ya yaşamak
Hangi niyette gelecekti tanrı rızasına
Ama olur,
Büyür çocuk gün batıp doğmayacak mı?
Belki hastaneler koridorlanır da bekleyeni olmaz
Bir dağ unutur bir yamacını insan ağlar mı buna?
Bulutlar iner, şehri sarıp sarmalar belki başka karanlıklar
Şehir susmaz da kaldırır gözlerini yukarı
Örtüler çeker başından bir avcunu gösterip
Belki şehir karışır ne bilsinler
Ama akyıldız böyle parlar.
Ama olmaz
Çocuk, resimler çizer zahire gelmez duvarlara
Kanattırır burnunu başka çocuklara
Koşup şehrin meydanından en güzel dünyaya
Koşup soluk soluğa bir yüreği çatlatıp
Koşup ağlayıp bir mezarı sahiplenir gibi
İblisin ateşi boynumdadır, benim ben.
Ben geldim diyemez.
Takılır ayakları olmamış sokaklara
Kalır kendi merdivenlerinde
Başka ölümler düşünür avuçları kapalı
Uyuyup kalır şehirlere sığmazken
Uyur, bu çocuk dünya büyüsün diye.
Fotoğraf: Semi