kendini koy benim yerime,

biraz olsun sen suçlu ol.

unutturmadığın gözlerini unutturacak bir ölüm seç ikimize.

madem mutlu değilsin orada,

terk et ve gel suçluluğumun affına.

beni de bu hayatın apansız detaylarına boğ.

kendini bir tutma çilemle.

gel ve yorgun gözlerime bak,

köşesini bir ev gibi benimsediğim sokağın,

artık cehennem gibi hissettirdiği günlerdeyiz.

kahrolduğum bu perişanlık cefaya olan bağlılığımdan sanıyorsun,

ama değil... ben bir güzel bakışa,

bir gülüşe, solmayan bir güle

kahroldum aslen.

bu isyanı elle tutulabilir hale getirmek için,

senin sesini dinledim de geldim bu hale.

bizi başka başka suretlere muhtaç ettiğinde

iş işten geçse de ben geçemedim senden.

nasıl olsa bir dünya meşgalesi sayıp

umursamadığım her ne varsa

şimdi bir sur gibi önümde.

okuyorsan bunu ve ağıtımı küçük harflerle yazdığımı görüyorsan anlarsın.

seni evladını özlemiş bir anne kadar özlesem de

sana gelmekten korkuyorum.

çünkü ben, kıymet bilmeyenlerin şahı.

zamansızlığın düğümünü atan,

afili yenilgiler ordusunun komutanı.

benim, gerçekten kaçan,

iki yalan söze müptela.

sen, orada mutlu değilsen yine de gelemiyorsan,

bari beni al yanına.