O kadar kızgınım ki... Bu kadar ruhsuz olduğu için bu çağa kızgınım; mecbur olduğumuz ama ait olmadığımız bu düzene kızgınım; sorgulamayan, üretmeyen, üstüne üstlük geçtiği her yeri talan eden, çırpınıp duran ama boşa kürek çeken, ruhunu anlamsızlığa kurban eden bu insanlığa kızgınım; seçemediğim bu coğrafyaya kızgınım, tek düze heyecansız bu monotonluğa kızgınım; şartların şartlılığına kızgınım; bir simülasyonun içinde yaşar gibi seçtiğimizi sandığımız ama seçmeye hep mecbur kaldığımız tüm seçeneklere kızgınım; doğal seçilimin parasallaşmasına ve buna güç denmesine ve güçlü olanın da kuralları belirlemesine ve veee hayatta kalabilenin değil hayatı yaşamayanların nesillerce devamının gelişine kızgınım; neslini devam ettirme çabasından başka bir çabada olmayan insanın düşüncesizce ve de korkusuzca çoğalmasına da kızgınım, saklayacak değilim; en absürd şey ile en basit şey arasında kalan o uçurumdaki varlığı varlığıma sıkıntı veren heeer şeye ama her şeye kızgınım; ne gerek var dediğim her şeyin gereksizliğine, biz insanların kendimizi sığ bir şekilde kalıplara sığdırıp sonra aptallar gibi kavgaya tutuşmamıza, sevgisizliğimize çok kızgınım; komşularımın komşum olamayışına merhaba kadar uzak tuhaf bir bakış kadar yakın olmalarına, tuğla mesafesinde hep beraber yaşamak zorunda oluşumuza, ağaçların azlığına, beton yığınlarının sıklığına ve çokluğuna, marketlerin soğukluğuna, bakkalların hasret kaldığımız tanıdık sıcaklığına, çocuk parklarının boş oluşuna, sanal bir neslin saklambaç oyunundan bile nerdeyse hiç haberinin olmamasına ve ilerde nasıl geçtiğini hiç anlayamayacakları bir çocukluk yaşamalarına, yazık değil mi çok kızgınım; hem samimiyeti hem sahteliği görmüş olmaktan, ikisi arasındaki gelgitlere de maruz kalmaktan dolayı kızgınım. En çok da kendime kızgınım. Fark etmeyip dümdüz yaşayabilecekken fark edip hiçbir şeyi değiştiremediğim için ve bunların sıkıntısıyla kendimi yaşamak zorunda bırakmış olmaktan dolayı kendime kız gı nım. Yalnız olmaktan dolayı da kızgınım bunun için kime kızacağımı henüz bilmiyorum ama bir gün fena patlayacağımı iyi biliyorum. Umutlu olmaya çalışırken yorulmaktan, kendimi sürüklemekten de yoruldum, yorulmaya kızgınım. Tutunacak dalları bazen görmezden gelip acaba nankörlük mü yapıyorum diye kendime kızmaktan ve o dalların da kayıp gideceği korkusunun içime sinsice yerleşip olumsuzu düşünmeye niyet etmesinden ve bu silsile korkuların hepsini görmezden gelemeşime öyle kızgınım ki.İçimi böyle pervazsızca kusmaktan, yazarken rahatlamaktan dolayı da şimdi kızıyorum yine ufak ufak kendime.Bütün bu kızmalarım isterdim ki yağmur olsun, toprağa düşsün, can olsun yaşama, bana sıkıntı vermekten başka bir işe yarasın, yarasın ki katlanmak manalı olsun...