Hırçın dalgalar hiddetlenirken gün batımında

Her çarpışma sesinde irkilirdim

Su kayalardan intikam alırdı

Git gel sesi huzursuz ederdi insanı

Büyük balık nerede görse küçüğünü acımazdı

Ve dertler derya olurdu rüzgar savurduğunda

Alabora olsa göreceği son şey denizin dibi

Deniz…

Dertlerin derya olduğu

Rüzgarda savrulan gemiyi ayakta tutan deniz…

O Deniz, kumu eninde sonunda geri alacak

Çaresi yok bunun!

Beton yerle yeksan, tekrar toprak olacak…

Bugün şarkı mı söylemek geliyor içinden?

Bağır bağırabildiğin kadar

Ne olabilir ki, avazın çınlasa sokakta?

Hem ne olurdu sesini duysam?

Sesin yankılansa odamın duvarlarında…

Bilemezsin ne haldeyim!

Sese hasret kalmış birinin çaresizliği bu…

Bilemezsin…

Sana yazılacak bir kaç cümlenin, günler belki de haftalar süreceğini

Süregelmiş tüm güzel sözcüklerin mealini

Tüm mealler bir araya gelse, bir sen edemeyeceğini

Ve sana senden daha güzel kurulacak bir cümlem olmadığını

Bilemezsin sevgilim…


Utanılası insanlar çevremde

Ar damarı kayıp ve can çekişenler!

Hal böyleyken,

İnsan utanır mı hiç sevdiğinden?

Sevgilim! Aklıma gelince gözlerin

Ruhum dinlenir, düşüncelerim taaruza geçer

Elim ayağıma dolaşırda yine severdim ben seni!

Gözlerini unutmadıkça hayalinle avunur

Yine beklerim ben seni…

Yokluğun su olsa içilmez sevgilim

Yokluğun önümde duran kadeh

Bu gece meylerin sevişmediği tatsız tuzsuz bir yemek gibi

Kadehim çatlamışta kırılan tarafından içmişim seni

Gecenin sessizliği, kaderimin çaresizliği gibi

Ve cam kırığına mağlup dudağım

Kadehlerin rengi yokluğunda kızıla çalmış

Her yer kan revan içinde sanki…


Masamın konuğu kimsesizliğin hissi bu gece

Kadehlerin tadı kalmamışken, boşluğa bakıp konuştuğum geceler bilir seni!

Kızıla çalan hislerimi…

Geceler şahit yokluğunun tutanağında geçen günlerime

Bir ben bilirim! Sessizliğini…

Sevgilim!

Geceler şahit yokluğuna ve bir ben bilirim

Kızıla çalmış hislerin kimsesizliğini…