Önce korkutulup kovalandın. Oysa güvenli yer belleyip yaşam alanın kabul etmiştin orayı. Sevimli bir kalp hırsızıydın, Eros konmuştu adın. İnsanlar seni seviyor, okşuyor, besliyordu. İnsanlar iyiydi. Sokaktaki zor yaşamını kolaylaştırıyorlardı. Birazcık sevgi, ilgi görsen fazlasıyla karşılık veriyordun. Sevgisizliğe dayanamazdın açlığa, susuzluğa dayandığın kadar.


Köşeye kıstırıldın sonra. Hep gördüğün ve güvenilir saydığın biriydi oysa. İnsan kılığına girmiş bir canavar olmalıydı. Gizlemişti kendisini. Bunca zamandır onu tanıdığını, bildiğini sanmıştın. Yanılmıştın.


Senin tüm kaçış yollarını kapadı bu ölüm soğukluğundaki mahluk. Soğuk kış günlerinden daha soğuktu yüzü. Gözlerindeyse kötülüğün kor ateşi… Korkudan buz kesmiştin ama yanıyordu küçük yüreğin. Kötü bir şeyler olacağını biliyordun artık.


Niye? Anlayamamıştın. Ne olmuştu, ne yapmıştın da seni bilen, tanıyan bu “şey” birdenbire düşman kesilmişti sana. Her günkü gibi bir gün değil miydi o gün? Her şey rutininde akıp gitmiyor muydu? Suçun neydi hem? Suçun var mıydı ki? 


Son bir umutla yalvarır gibi baktın o yanardağ krateri gibi alev saçan gözlerine celladın. Suçsuzdun ki sen, cezalandırılacak bir şey yapmamıştın. İnsanların tarih boyunca özenle yaratıp taptıkları kötülükler senin aklının ucundan bile geçmezdi. Sen sevgi alıp vermekten başka bir şey bilmezdin ki. Oysa soğuk celladın gözünde cezası ölüm olandın sen. 


Son kez baktın. O acı, korku, şaşkınlık, hüzün, umut, umutsuzluk, hayal kırıklığı, ihanete uğramışlık, kandırılmışlık, köşeye kıstırılmışlık, çaresizlik, merhamet, yardım, haykırış, çırpınış, yalvarış dolu gözlere; tüm acı duyguları bir kapta yoğurup yoğunlaştırmış gibi ıslak ıslak titreşen o gözlere içinde zerre insanlık kalmış olan biri baksaydı dururdu o an. 


Durmadı. Yere pusmuş halde çıkışsızlığın boğaz düğümleyen gerilimiyle titrerken sen, balyoz gibi indi üzerine katran karası acımasızlık. Güvendiğin ve beklemediğin yerden yenen darbenin etkisi daha da ağır olurdu elbette. Teklemedi, ezdi. Koskoca dünyada küçücük kapladığın yerde kemiklerin ezildi çatırdayarak. İç organların yumurta gibi ezildi.


Ezildin, ufalandın, ufaldın, koskoca dünyada kapladığın iki avuçluk yeri daha da küçülttü celladın. Bir türlü ikna olamadığı için dakikalarca sürdürdü ezici eziyetini. Böğürtülü çırpınışların kâr etmedi. Ciğerlerin lastik gibi ezildikçe yakıcı bağırtıların daha da tizleşti. İmdat dedin, aman diledin bildiğin her dilde. Biri duyar da gelir kurtarır belki diye. 


Kimse gelmedi.


Ağzından burnundan akan kanın kayganlaştırdığı zeminde hedefini kaydırmamak için daha sert indi son topuk darbeleri. Artık biçimini kaybetmiştin. Oysa ne güzeldi tüylerin. İnsanlar ne çok severdi. Şimdi kana bulanmış eğri büğrü bedenini kim okşayabilecekti?


Son dileklerin kabul olmadı. İşkenceci celladın merhamet etmedi sana. Bir süper kahraman gelip seni kurtarmadı. Son bir dilek hakkın kalsaydı altı dakikadan daha kısa sürede ölmeyi dilerdin. Mümkünse ilk tekmede.


Sağanak gibi indi tekmeler oysa. Bitmesi için sonsuzdan geriye saydın. Sana tüm yaşamından daha uzun gelen o altı dakikada oldu bitti her şey. Ezile ezile düzleşip esneyen bedenin gibi esneyip uzadı zaman. Ağır ağır, ağrıya ağrıya, acıya acıya, kan kusa kusa, azar azar öldün. Milim milim terk ettin iki avuçluk yer kapladığın dünyayı.


Bitti. Çekip gitti celladın. Kameraların kendisini çektiğini bildiği halde gerçekleştirmişti infazını. Öylesine gözü dönmüştü, öylesine gözünü kan bürümüş. Kötülüğün vücut bulmuş haliydi. Öylece çekip gitti. Altı dakikalık katliam arasından sonra kaldığı yerden devam etti günlük yaşamına hiçbir şey olmamış gibi.


Vahşet ortaya çıkınca isyan etti insanlar, yeri göğü inletti. Evet, hakkını arayacak; senin adına ses çıkartacak insanlar vardı. Herkes seni konuştu. Adalet istedi herkes. Sadece adalet! Lütuf değil hak! Susmadılar; haykırdılar senin adına, senden öncekiler adına, senden sonrakileri kurtarabilmek adına.


Haklı isyan sonuç vermedi ne yazık ki, katilini salıverdiler. Çünkü kanunlar böyleydi. Hakimi “kanunu” uyguladığı için tebrik eden avukatlar oldu. Çünkü sana verilen hak hukuk buraya kadardı, katilinde iyi hal görebilenlerin sana verecekleri bu kadar…


Alıkoyarak canavarca hisle dakikalarca ezip eziyet ederek öldürmenin sonucu dört yıl hapis cezası olabilecekken üstelik, katilin mahkemede uslu durunca indirim alıp çıktı dışarı. “Dört yıl çok az. Kanun değişmeli, ceza arttırılmalı.” denirken ve cezada bindirim umarken seni sevenler, indirim kararıyla şaşkına döndüler. Bir iyi halli katil daha aramıza karıştı.


Bu kadar da olur muydu? Olmuştu, oldurmuşlardı. Her şey bu kadardı, buraya kadardı. Çapı buydu kanunların. “Aman ha, hapishaneleri doldurmayalım!” denilerek yazılmışlardı sanki. Niye peki? Ne hakla? Hani hak? Hakkın neredeydi? Anlamıyordun tabii. Anlamamak tek avuntundu artık. Anlasaydın onlardan biri olurdun çünkü. 


O kanunlar değil miydi yakın zamana kadar seni eşya statüsünde gören. Seni mal, sana verilen zararı da mala zarar kapsamında değerlendiren. Unuttun mu? Sana şiddet uygulayanları “kabahatli” sayıp az bir para cezasıyla salıveriyorlardı dışarı. Ucuza gidiyordun, çok ucuzdu canın. Çok uygun bir fiyata alınabiliyordu hayatın.


Neden sonra akıllarına dank etti. Senin de bir can taşıdığına, duyguların olduğuna, sadece bedensel acılar değil psikolojik travmalar da yaşadığına insan aklı binlerce yıllık evriminden sonra anca ikna olabilmişti. “Doğru ya, bunların da canı var! Bunlar da hissediyorlar. Mal değil ki hiçbiri!” diye özetlenebilecek bu ayma/ayılma için 2000 küsurlu yıllara kadar beklemek gerekmişti. Buna karşın yetersiz sürede bir hapis cezası belirleyip sonra da hapishanede açık kapı bırakmışlardı. İşte indirimle iki buçuk yıla düşürülerek yatılmayan dört yılcık hapis cezasının kısa öyküsü… 


Şunun bunun ederinin sürekli arttığı, canların bedelinin sürekli düştüğü bir devirde senin hakkın olan adalete de indirim uygulandı sözün özü. Senden sonraki kurbanların katillerine de indirim kampanyasının duyurusu yapılmış oldu böylece.


Önceki katiller hak ettikleri cezaları alsalardı, güdük kanun devleştirilseydi hapis korkusu o saf kötülüğü bastıracaktı büyük olasılıkla ve yaşıyor olacaktın. Nitekim aradan kısa bir süre geçmesine karşın bir yerde sandalyeyle dövülerek öldürüldü yavru kediler. Başka bir yerde başları kesilerek apartman merdivenlerine atıldı hepsi. Sonra unvanı öğretmen olan eğitilmemiş bir mahluk çıktı, okulun sakini olan bir kediyi öğrencilerin gözleri önünde beşinci kattan aşağı attı tehdit savurarak. Bunlar senin davanın kararından cesaret alanlar içinde sadece bilinenler, sadece birkaçı ve hiçbiri sonuncu olmayacak.


Şimdi sen yetkili/sorumlu aklın bir katilde iyiye dair herhangi bir şey bulmaması yönünde evrilmesini bekleyeceksin sonsuzca. Toplum vicdanında aklanmayanın kanunla aklanmasının çelişkisini görmelerini bekleyeceksin. Bu çarpıklığın farkındalarsa en azından bu konuda konuşmalarını, bir şeylerin değiştirilebilmesi için öncü olmalarını umacaksın. Yanlış kurulup çatılmış bir kanunun uygulanmasını savunarak adaletli olunamayacağını gür sesle söylemelerini isteyeceksin. Hayvan öldüren birinin bir gün bir insana zarar verme olasılığı/potansiyeli düşünülerek değil, tam da o hayvanı öldürdüğü için cezalandırılıp hapsedildiğini düşleyeceksin. Düşlerinin gerçek olmasını bekleyeceksin süresiz. 


Aynı kanunların adrenalin tutkusu için yaban hayvanlarının öldürülmesine izin verdiğini hatırladığındaysa umudun kırılacak elbette tam orta yerinden. Doğasında kendi halinde yaşayan hayvanları zevk, hobi, heyecan, atış becerisi göstermek için öldürmenin kanuna bağlanarak yasal hak güvencesi altına alındığı yerde sana hakkının teslim edilmeyeceğine ikna olacaksın adım adım. Sirklerde işkence edilerek eğitilen, kapalı kapılar ardında bahis için dövüştürülen, engin denizlerden alınıp havuzlara hapsedilen diğer hayvanları ve adına hayvanat bahçesi denilen hayvanat hapishanelerinde sergilenen masum mahkumları düşüneceksin. Barınaklarda sefalete terk edilen, kötü muameleye maruz kalan dostlarının görüntüleri geçecek gözlerinin önünden. Bir köpeğin kafasına inen kürek darbeleri travmanı tetikleyecek. Umudun sönecek yavaş yavaş.


Ve sonsuza dek kararacak sahne.


Sana bu adaletsizliği reva görenler düşlerinde seni görsünler, sen olduklarını görsünler, senin gözünden görsünler her şeyi. Senin uyanıkken yaşadığın kâbusu uykularında kısacık da olsa deneyimlesinler. Gaflet uykularından uyanırlar belki o zaman.