Her yeni gün, bir önceki ile eşit. Aynı. Kendime dair soruların cevaplarını tutkuyla sürdürdüğüm arayış dahi zararda olduğumu düşündükçe anlamını yitiriyor. Art niyetliler -ki onları ancak böyle tanımlayabiliyorum- buna depresyon diyorlar. Yaşantımız normal, bizler hastaymışız. Hayır, hayır! Yaşamın kanunu buymuş: Doğal seleksiyon. Güçlü yahut uyumlu olanın hayatta kalması. Sırf bu tür sebeplerle varlığımızı güçlü ve uyumlu kılmalı, doğadaki acımasız mücadeleye göğüs germeli, direnmeli ve rakiplerimizi alt etmeliymişiz. İnsan için iyi ve doğru olan buymuş. İyi ve kötünün tanımlayıcıları, işte bu sahtekârlar, böyle söylüyorlar.


Çalışalım, köle kardeşlerim. Zaman tanrı tarafından bizlere bahşedilmiş bir hediyedir ancak bize zamanımızı, başkalarını zengin etmek için öldürmemiz gerektiğini öğrettiler. Eğer ki ruhlarımızda bir şüphe kıvılcımı oluşursa, zihnimize uyuşturucu enjekte edebilmeleri için, yeniden oturalım siyah ekranın karşısına. Her akşam, her gece, ölümler, cinayetler ve intiharlar ile bezenmiş bir ruhkırım propagandasının mağdurları olalım ki bize de normal desinler.


Biz, cinnet ehli yahut günahkârlarız. Donuklaşmış suratlarımıza inceden bir mutsuzluk emaresi ilişse anormal, deli veya mecnun ilan edileceğiz. Oysaki ellerimizin ve ayaklarımızın bağlandığı bu mağarada, ışığa doğru yönelen ilk kırılımın sırrı, mutsuzluktadır. Bize memnun kalmayı öğütleyen sahtekârlar, bakışlarımızdaki yalancı memnuniyeti göremediklerinde, gerçek iyinin dirimine şahit olacaklarını hissederler, korkakça.


Hayır! Bize yaşamayı vadedenler, onu bizden çaldılar. Bizden köle olmamızı, satılmış ve sonsuza dek mülk haline getirilmiş birer başarı abidesi olmamızı istiyorlar. Duygusuz, hissiz birer makine olmak zorundayız. Çok çalışmalı, erken kalkmalı ve karşılığımızda alacakları kârı maksimize etmeliyiz. Sıkıştırıldığımız grafik hesabından öteye gidemeyiz.


Doğar, çalışır ve ölürüz. Bize vadedilen yaşam bu: Kan ve vahşet içerikli dehşet bir tablo; bizler de kan damlacıklarıyız. Kurumuş, kötümser bir iz bırakmış ve ölmüşüz. Gölgeler aleminde, her geçen gün silikleşen birer silüet halinde... Doğrusu, acınacak bir haldeyiz.


Ben derim ki yaşayalım, köle kardeşlerim. İtaatkârlığımızın bilincinde olmak her ne kadar acımasızca da gelse, belki yaşamın manası şeklinde görünen, o bâtıni anlam, her kim için nerede saklıysa, bir gün onu bulabilmenin ümidi içinde, ona kavuşabilmenin hayaliyle yaşayalım. Yüreklerimizden yeşerecek isyankârlığı temenni ederek ve verilenlerin birer lütuf olmadığının bilincinde kalarak... Onlar gibi olmamak adına, yaşamı kutsal addederek yaşayalım.