Göğsünü parçalayan acılarını nasıl kanıtlayabilirsin ki?


Nasıl kanıtlayabilirsin en dipte olduğunu?


Mutlu olduğunu nasıl kanıtlayabilirsin?


Her şey ihtimal dâhilindedir, mühim olan hangisini seçtiğindir…


Gökyüzüne uzun uzun bakarak daldığım derin düşüncelerle bulutlar değişik anlamlar kazanmıştı. İç geçirerek son katta bulunan balkonumuzda içkimden kallavi bir yudum aldım. Uzaktan gelen enerjik bir müziğin havadaki emaresini yakaladığımda kaşlarım çatıldı, bildiğim ama adını çıkaramadığım bu şarkı beni tüm derinliğimden bir hamle de koparmayı başarmıştı. Kendi kendime güldüm.


O an gözlerim karşımdaki balkona kaydı, ince tüllerin arkasındaki hareketlilik dikkatimi çekmişti. Hemen yan tarafında bulunan geniş mutfak penceresinde tül bulunmuyordu. Bir süre o pencereden arada görünüp kaybolan kızı seyretmeye başladım. Ve nefesimi tuttuğumu bile heyecanla öne doğru atıldığımda anlamıştım. Genç kız elinde telefonla kendinden geçerek dans ediyor ve kimseyi umursamıyordu. Hareketleri çekiciydi, dansı muhteşemdi.


Eğlenceli hit bir şarkının klibini izlediğimi sanıyordum ki bir anda hareketleri yavaşladı, slow bir şarkı dinliyor olmalıydı, bedenini bir portreden çıkmış gibi devindiriyordu. Bir partnere ihtiyacı yoktu hatta kimseye ihtiyacı yoktu.


Başının üstündeki dağınık topuzdan sarkan ince uzun bukleler dansıyla birlikte yüzüne savruluyordu ve aniden geriye atıyor ve elleriyle yüzüne, boynuna dokunuyordu. Ocağın tam önünde dans ettiğini ara sıra dansının kesintiye uğramasından anlamıştım. Kısa süre sonra elinde bir fincan kahveyle balkona çıktı ve masaya kahveyi koydu. Bakışlarımı odağımdan ayırmadan biramdan bir yudum daha içtim. Mini şortuyla askılı üstüyle vücudunun güzelliği ön plana çıkmıştı, bu kızı daha önce fark edememiş olmanın üzüntüsünü daha sonra duymalıyım, diye düşündüm. Adını bilmediğim bu genç kızın bilinmeyen ama cezbedici halleri nefesimi hızlandırıyordu. Kahvesini keyif alarak içtiği her yudum sonrasında yüzünde oluşan tebessümden anlayabiliyordum fakat sadece göğe bakıyor ve adeta gökyüzüyle konuşur gibi mırıldanıyordu. Dinlediği şarkıdan belirgin ritimler rüzgârla bana savruluyordu. Ara sıra gözleri bana değiyor ama düşüncelerinden oluşan perdeden sanki beni görmüyor gibiydi. İlgim bir kat daha arttığında balkondan kalkıp yatak odama ilerledim, her adımımda gizli bir şeyi düşünüyor ve yapıyor olmanın hazzıyla titriyordum.


Bir saattir gökyüzüne bakıyor ve gülümsüyordu. Kafasının içindekileri delicesine merak etmeye başlamıştım. Ve nihayet ayağa kalktı, tükenen fincanı eline alarak içeri yöneldi, mutfak penceresinden güzel yüzü göründüğünde perdeyi avcumun içinde ezdiğimi fark ettim. Gülümsedim. Kafayı yiyor olmalıydım. Saplantılı bu ruh halime şaşırarak kendime kızdım, kimsenin özel hayatını gizli gizli izlememeliydim. Ben böyle biri değilim, diyerek penceren uzaklaştım. Fakat kızın olabilecek isimler zihnimde dönüyor ve vücuduna, ruhuna uygun olup olmadığını düşünüp duruyordum.


Sabah işe gidecektim yatağa başımı koyduğum andan itibaren gözlerimin önünde dans eden kızın sureti asla yorulmuyordu ve bir an olsun bana aynı heyecanı yaşatmayı bırakmıyordu. Hevesle soluma döndüm, yarın onu tekrar görebilme ihtimali beni rahatlatmıştı. Kız dans ederken yavaşça karanlığa devrildi ve karanlığın içinde dans etmeye devam etti.


İşten döner dönmez kıyafetlerimi çıkarttım ve eşofmanımı üzerime geçirdim, guruldayan karnıma karşın komşu evdeki kızı tekrar görmek umuduyla balkona çıktım. Görünürde kimse yoktu hatta evde de biri yok gibiydi. Hüsranla mutfağa yöneldim, kendime güzel bir sandviç hazırlayarak üzüntümü hafifletmiştim. Tabağımı alarak yemek masasının komşu binaya bakan koltuğuna yerleştim ve iri lokmalarla sandviçimi yemeye koyuldum. Henüz yarısına gelmemiştim ki lokmamı ağzımın içinde çevirirken yavaşladım, mutfak penceresinden görünen güzel yüzlü kız yemek yapmak için tezgâhta sebzeleri doğruyordu. İç geçirerek kızı izlemeye başladım. Son derece ciddiyetle doğrama işlemine devam ediyor ve ara sıra tencereye doğrama tahtasından ustalıkla sebzeleri kaydırıyordu aynı zamanda vücudu dans ediyordu. Yüzündeki ciddiyete karşılık dans eden vücudu yorgun olduğunu ele veriyordu. Yemek için gerekenleri hazırlamıştı ve kahve bardağıyla balkona geçti, elinde gazeteye benzeyen renkli kapaklı bir dergi bulunuyordu. Balkondaki mindere yerleştiğinde önce kahvenin tadına baktı ve gözlerini kapatarak ikinci yudumunu aldı, kendi kendine mırıldandığında dudaklarını okumak için öne doğru eğildim. Sonra gülümsedi ve dergisini okumaya başladı, yüzü düşünceli ifadelerle dalgalanıyordu. Bazen kaşları çatılıyor bazen de onaylayarak başını istemsizce sallıyordu bazen de aniden gülüyor ve şaşırıyordu.


Ertesi gün işten geldiğimde hızla iş kıyafetlerimden soyundum ve eşofmanlarımı giydim ve merakla terasa çıktım. Genç kız yine yemek yapıyordu fakat öyle güzel görünüyordu ki kendini öylesine kaptırmıştı ki yemek yapan alımlı, egzotik bir kuş olduğunu düşündüm. Kahkahayla kendi fikrime güldüm. Evet, evet yemek yapan egzotik bir kuş gibiydi bu yüzden ona Kanarya demeliydim. Kanarya’m. Benim güzel kıvırcık saçlı Kanarya’m.


Rüyadaymışım gibi kızı izliyordum, saatlerdir bıkmadan usanmadan incelikle yemek yapıyordu ve kulağındaki kulaklıklardan ruhunu ele geçiren şarkıların yerinde olmak istedim. Bazı anlar gözleri bana değiyor ve gökyüzüne yöneliyordu işte o anlarda beni görmesi için daha fazla öne çıkıyordum. Beni görüyor muydu yoksa görmezden mi geliyordu emin değildim. Bu ikilem ruhumu kıskacının arasına alınca artık saklanmayı bırakmaya karar verdim. Balkona çıktığımda veya terasta olduğumda direkt genç kadına bakıyordum. 


Film izleyerek tek başına yemek masasında yemeğini yemeyi seviyordu ve ben de onu izlemeyi…


Kitap okurken düşünceli oluyordu ve düşünürken de şaşkın yüz ifadeleri aptal gülüşleri… O not alırken ben de not alıyordum, o kahve içerken ben de içiyordum. O dans ederken ben de yerimde salınıyordum.


Pazar sabahı erkenden uyanmıştı, harıl harıl bir şeyler hazırlıyordu. Hamur yoğururken iç geçirerek gözleri gökyüzüne kaydığında derin bir nefesi soludu, bakışlarımız kesişmişti fakat aramızda perde bulunuyordu. Hamuru parmakları arasında misket gibi yuvarlarken diziler haline getirdiğini görebiliyordum. Havada döndürerek simit haline getirdiği hamurları tepsiye diziyordu ve bunu özenle yapıyordu. Kanarya’m, diye mırıldandım, benim küçük güzel Kanarya’m, bugün ruhunu ne yordu?


Kahvaltıdan sonra kahvesini hazırlamıştı bunu fark edince ben de hazırlanmıştım, balkonda yaktığım sigaramın ucunu Kanarya’mın yoldaki aheste yürüyüşüyle acele söndürdüm. Ayakkabılarımı hızla giyerek evden çıktım, merdivenleri atlaya zıplaya iniyordum fakat ruhumu öyle bir heyecan kaplamıştı ki engel olamıyordum. Bu kadında beni ele geçiren bir şeyler vardı.


Kendine has yürüyüşle kendinden emin adımları yürüyüşün tadını çıkartarak sahile ulaştı, yürüdü, yürüdü, yürüdü ta ki kimsenin olmadığı bir çardağa erişinceye kadar yürüdü. Denize bakarak kendinden geçtiğinde hayaller âleminin sık ziyaretçisi olan kadını izlemek için bir önceki hizada bulunan çardağa yerleşmiştim lakin karşısında durup baksam da beni görmeyeceğine emindim. Çantasından bir kitap çıkarttı ve okumaya başladı, arada kahvesinden bir yudum alıyor ve termosu hiç bakmadan yanına bırakıyordu, sayfalar parmakları arasında dönerken ruhu iyileşiyor gibi yüzü gülmeye başlıyordu. Bulunduğu çardağa duyarsız kadınlar gelip birbirlerini arsızca fotoğraf çektiğinde kaşları çatıldı, önemli bir davaya bakacak hâkim gibi parmağını okuduğu sayfaya sıkıştırarak kitabı usulca kapattı, gürültüden rahatsız olmuştu. Kıvırcık saçlarını okşayarak başını omzuma bastırma isteğiyle doldum. Kanarya’m üzülmüştü.


Sakinleşmek için denizi uzun uzun seyretti ve duyarsız insanları görmezden geldi, bir süre sonra insanlar gitmişti ama o kitabına bir daha dönmedi, çantasına kitabı yerleştirdi ve kulaklıklarını çıkarttı. Müzik dinleyerek usul adımlarla evin yolunu tuttu. Belli bir mesafe bırakarak arkasından eve yürüyordum. Önüne fazlaca düşen bukleleri eliyle kavrayıp arkaya bırakışı ve başını sallayışıyla adımlarım duraksıyordu, her kıvrımını izlemek için önemle duruyordum ve zaman tekrar akmaya devam ettiğinde ben de yürümeye kaldığım yerden devam ediyordum. Sokağa geldiğimizde derin bir nefes aldı, omzundan bileğine düşen çantasına hiç aldırmadı sanki düşen omuzlarıydı. Döndü ve gözden kayboldu.


Eve geldiğimde artık kıyafetlerimi çıkartmadan terasa çıkıyordum, gözlerim acilen eksik parçayı arıyordu. Yemek yaparken çılgınca dans eden bedeni gördüğümde gülüşüm yüzümde yayıldı. Güneş şimdi doğmuştu, içim ısınmıştı. Hareketlerini tekrar ederek dans etmeye başladım, başını çevirdiğinde başımı çeviriyordum, ellerini salladığında ellerimi sallıyordum, kalçalarını salladığında ise sadece dibim düşerek izliyordum. Beni de baştan çıkartmıştı, deli gibi dans ediyordum ve hiç kimseyi önemsemiyordum. Dansta ona eşlik ederken Kanarya’mın gölgesi gibiydim. O ev pijamalarıyla çılgınca dans ediyordu ben ise takım elbisemle…


Gündüzlerim onu görme umuduyla aydınlanıyordu, gecelerim ise hayalleriyle süsleniyordu. Ona sahip olduğum her ihtimal zihnimden geçmişti. Kafamda birden ona addettiğim ses beliriyor ve her an benimle konuşuyordu, ona içimi döküyordum.


Artık onu izlediğimi bildiğinden emindim çünkü perdelerini örtme gereksinimi bile duymadan özgürce evde dolaşıyor, spor yapıyor, açık saçık geziniyordu. Bu özgürlüğü ben de ona dokunacakken bir anda kayboluyor gibi garip bir tahrik yaratmıştı. Kanarya’m uçarken onu yakalamak istiyordum, onu öpmek, koklamak en çok da sesini merak ediyordum. Sabaha kadar onu dinleyebilirdim.


Yorucu bir günün ardından Kanarya’mı düşünerek merdivenleri hızla tırmandım, çantamı vestiyere bıraktım ve her zamanki gibi terasa ilerledim. Kanarya’m yemek yapıyordu, uzun saçları omuzlarına dökülüyordu. Yemeği tek başına yedi. Fakat o gece yarısı Kanarya’m bir mum yaktı. Oturduğum koltuktan kalkıp pencerenin kenarına yürüdüm. Koyu renk sıvıyla dolu kadehi başına diktiğinde tek seferde hepsini içti. Şişeye uzandı ve kristal kadehe ağzını boca ettiğine bir damla bile akmayınca birden ağlamaya başladı. Afallamıştım.


Hıçkırıklarla sarsılan göğsünü görebiliyordum, saçları yüzünü kaplamıştı, yemek masasında öne doğru eğilmişti ve başını ellerinin arasına almıştı. Telefonuna uzandı ve bir yerlere tıkladı, iç çekerek gözyaşlarını sildi ve delirmişçesine kendine gülmeye başladı. Kahkahaları acı acı çınlıyordu. Yüksek sesle müzik açtı ve dans etmeye başladı, ağdalı figürleri sarhoşluğundandı. Üzerindeki siyah elbisenin eteklerini çekiştirerek ateşli bir dans ediyordu. Telefonu eline alarak balkona doğru dans ederek ilerledi, balkonda dans etmeye devam ediyordu. Deli kadın, diyerek başımı iki yana salladım. Aniden balkon pervazına tırmandı ve ayaklarının üstünde yükseldi. Son katta oturduğu için yüreğim ağzıma gelmişti. İlk kez gözlerimin içine baktı. Beni tanıyor gibi gözlerimin içine baktı. Beni biliyor gibi gözlerimin içine baktı. Aklımı almıştı. Bütün gizlerim ortaya çıkmış gibi bocaladım, bütün gizli düşüncelerimi biliyordu, ne yaptığımı biliyordu. Şaşkınlıkla bir adım geriledim.


Bana gülümseyerek gözlerini gökyüzüne kaldırdı ve bir şeyler mırıldandı sanki gökyüzüyle kendi arasındaydı. Gülümsemesiyle sarhoş olduğum o an aniden kendini aşağı bıraktı. Donakalmıştım.


Ellerini iki yana açarak kanatları varmış gibi atlamıştı. Gecenin yıldızlarına tutunan bakışlarına rağmen atlamıştı. Beni görmesine rağmen atlamıştı.


Ellerim pervaza yapışmıştı canım çıkar gibi öne atılmıştım ama çarpma sesiyle yerimde kalakaldım. 


Çığlıklar vardı, acı haykırışlar…


İki gün boyunca olduğum yerden ayrılamadığımı kimse bilmiyordu, her an gözlerimde canlanan intiharı kimse bilmiyordu. Ruhuma neşe veren heyecan veren bu genç kız aynı oranda ruhumu karanlığa sürüklemişti, kedere boğmuştu.


Her akşam aynı saatte komşu evden yükselen ağıtları şiir dinler gibi dinliyordum. Hayallerimde yaşamıştı fakat onu ağıtlardan öğreniyordum. Coşkuyla hayata bağlı olan bu genç kadın nasıl olur da intihar eder havsalam almıyordu. Sonraları anlamıştım hayata derinden bağlı olan insanların hayattan kopmaya da derinden razı olduklarını.


Komşu evden ağıtlar yükseliyordu. İçim pare pare parçalanıyordu. Kanaryam’ın günlüğüne yazdığı satırlara ağlıyorlardı. Bir sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirdim ve ateşle ucunu yaktım, kederle içime derin bir nefesi çektim. Nefesimi soludum. Duman puslu gözlerimin önünde dalgalandı. Komşu eve bakıyordum, komşu evi dinliyordum. Günlüğüne yazdığı satırları artık ezberlemiştim.

Diyordu ki Kanarya’m, “Kimse bilmiyor hiç bilmediği şarkıları dinlemeyi seven kızın yürüdüğü kıyılardan düşme arzusuyla kıyıdan gözlerini kapatarak geçtiğini…”

Kanaryam her gece uçuyordu, yakalayamıyordum ve bilinmez bir diyara göçüyordu. Ama gülümsüyordu. Kimse bilmiyordu. Komşu evden ağıtlar yükseliyordu.